1. MOTİVASYON KAVRAMI

Motivasyon, işgörenleri işletme amaçlarına yaklaştırıcı, inandırıcı ve özendirici nitelikte yapılan tüm eylem ve uğraşlara denir. Motivasyon çalışmaları kültürel farklılıkları anlama ve bunların sonuçlarını belirlemede efektif araçlar sağlar. İş çevresinde motivasyon süreci organizasyonel etkinlikle eş değerdedir. Çalışanların organizasyonel hedefleri gerçekleştirmelerini sağlamak yöneticinin görevidir. Klasik teori içinde yer alan Bilimsel Yönetim Yaklaşımı, çalışanların sadece ekonomik araçlarla motive edilebileceklerini varsaymaktadır. Bireylerin daha çok para kazanma dürtüsü ile harekete geçtikleri kabul edilmektedir. Neoklasik teori ise, çalışanların sosyal bir varlık olarak ekonomik araçların yanında işteki sosyal ortam tarafından motive olduklarını kabul etmektedir. Çalışanların iş tatmini arttıkça çalışma performanslarının da artacağı varsayılmaktadır.

Motivasyonla ilgili iki tür ödülden söz edilebilir. Bunlar; yaradılıştan içsel (intrinsic reward) ödüller (bir işi başarmanın oluşturduğu tatmin duygusu) ve bir başka kişinin verdiği dışsal ödüllerdir (extrinsic rewards). İçsel ödüllerde örneğin karmaşık bir işin tamamlanması başarı duygusunu oluşturacaktır yada diğerlerinin işine yarayacak bir problemi çözmek kişisel misyonu gerçekleştirme anlamı taşıyacaktır. Dışsal ödüller ise, promosyonlar ve ücret artışlarını kapsar ve genellikle yöneticiler tarafından verilir. Bu ödüller, diğer insanları memnun etme temeline dayanır. İşinden hoşlanmayan bir kişi aldığı yüksek ücretle motive olabilmektedir. Motivasyonun önemi, bir organizasyonda yüksek performansı sağlamada davranışları yönlendirmesidir ve bu aşağıdaki modelde gösterilmiştir.

 


 

 

 

 

Şekil 1: Basit bir motivasyon modeli

Yapılan yeni bir araştırmalar, çalışanların yüksek motivasyonlarının, organizasyonların yüksek performansı ve karlarıyla birebir ilişkili olduğunu göstermiştir. Yöneticiler çalışanlarını mutlu ve üretken kılabilmek için motivasyon tekniklerini ve ödüllendirmeyi doğru şekilde birleştirebilmelidir. Günümüzdeki en iyi firmaların çalışanları eğlenme, rekabetçi iş ortamı; iş ve özel hayatı dengelemeyi sağlayacak esneklik, öğrenme, gelişme ve işte yaratıcılığa olanak tanınmasını istemektedirler.

Son yıllarda çeşitli sosyal topluluklarda işin değeri ve beklentilerini anlamak önem kazanmıştır. Özellikle çokuluslu firmalardaki yöneticiler için bu, daha iyi dizayn veya yönetim stili, eğitim programları, ödüllendirme sistemleri ve karar verme sürecini geliştirmeyi sağlar. Başlangıçta evrensel olarak insanlar ihtiyaçlarını karşılama ve amaçlarına ulaşmayı hedefleyen organizmalardır. İnsanlar bunları sağlayacak davranışsal stratejiler geliştirirler. İnsanların davranış seçimleri ve güdüleri “motivasyon” olarak ifade edilir. Dolayısıyla motivasyon; bireysel ihtiyaçlar ve değer sistemi değişkenlerinin kombinasyonundan oluşmaktadır.

 

Motivasyonda en önemli konu, işgören davranışlarını ve bunların nedenlerini bilmektir. Her davranışın arkasında bir istek, önünde ise amaç vardır. Amaçlara varmak için birey isteklerinin doyurulması gerekir. Birey, kendi dünyasına uygun ve kendine özgü nitelikte çizdiği amaçlarına ulaştığı ölçüde mutludur. İşgören işletmeden birçok şeyler bekler: ekonomik kaynaklar, güvenlik, eğitim olanakları… İşletme de işgörenden yaratıcılığını ve zeka gücünü ortaya koymasını ister. Bu iki istek grubu arasında en iyi dengeyi kurmak gerekir. Bu dengeyi sağlamanın en geçerli yolu işletmenin amaçlarını olduğu kadar işgören amaçlarını da yakından tanımaktır. Bu amaçla öncelikle işgörenleri işe yönelten güdülerin ve bunların kaynaklandığı gereksinme türlerini incelemekte yarar vardır.

 

 

 

 

1.1. GÜDÜLER VE GEREKSİNMELER

 

Motivasyon kavramının özünü güdü oluşturur. Güdü “bireyi bir harekette bulunmaya ya da bir hareket yolunu diğerine tercih etmeye itecek şekilde etkileyen sürücü kuvvet ve faktöre” denir. Güdüler insan davranışlarında çok etkili bir role sahiptir çünkü davranışlarımız bunlar tarafından yönetilirler. Nedeni ister fizyolojik ister psikolojik olsun güdülerin varlığı kişileri çeşitli yönde davranışlara iter. Bu davranışlar belirli amaçlar yönünde gelişir ve doyum noktasına varıldığında yani güdünün gereği yerine getirildiğinde ortadan kalkar. Ancak yeni doğacak gereksinmeler güdüleri yeniden uyarabilir. Bu durum güdülerin dinamik bir yapıya sahip olduğunu gösterir. Ayrıca güdülerle gereksinmeler arasında çok sıkı bir ilişki olduğunu da göstermektedir. Gereksinme “giderildiğinde insanın yaşamını veya varlığını sürdürmesini sağlayan; giderilmediğinde yaşamı tehlike içine atan olgu” şeklinde tanımlanabilir. İşgören gereksinmeleri iki ana bölümde incelenebilir:

- İşgörenin insan olarak gereksinimleri,

- İşgörenin örgüt üyesi olarak gereksinimleri

Fiziksel gereksinimler; insanın canlılığını ve gelişmesini sürdürmesi için gerekli olan gereksinimlerdir. Ruhsal gereksinimler; bireyin düşünsel veya duygusal yapısından kaynaklanan gereksinimlerdir.

Örgüt üyesi olarak insanın gereksinimleri ise üç bölümde incelenebilir:

Bireyin geçimini sağlamak için bir işletmede çalışması onun örgütsel gereksinmesini belirtir.

netim basamaklarında yer alan insanın ast üst olarak görevlerini yerine getirme isteği onun yönetsel gereksinmesini ortaya koyar.

Bireyin doğrudan doğruya kendi işini başarmada duyduğu istek ve özlemler onun işlevsel gereksinimlerini açıklar.

 

1.1.1. Güdü Çeşitleri

İçgüdüler: Bireyleri doğal nitelik taşıyan gereksinmelere yönelten bilinçsiz davranışlardır. Herhangi bir davranışın içgüdüsel olarak nitelendirilmesi için şu koşulları taşıması gerekir:

Kesin bir fizyolojik neden bulunmalıdır.

İçgüdüsel olarak adlandırılan davranışın hayvanlar aleminde evrensel niteliği olmalıdır.

İçgüdüye dayalı olduğu kabul edilen davranış öğrenme süreci sonunda değişmemelidir.

İçgüdüler bilinçsiz olmakla birlikte evrensel bir düzeni yansıtırlar. Ancak insanların bilinçli davranışlarını açıklamada içgüdülerin yeri yoktu.

Fizyolojik Güdüler: Bu tür güdüler insan yaşamını sürdürebilmesi için gerekli olan temel ya da birincil gereksinmelerin elde edilmesine yönelmiş güdülerdir. Yarı bilinçli veya yarı bilinçsiz niteliktedir; Beslenmek, giyinmek, ısınmak …

Sosyal Güdüler: Birey toplumun bir parçasıdır ve ondan soyutlanamaz. Her toplumun kendine özgü kural, gelenek ve baskıları vardır. Birey toplumsal düzen içerisinde bu değerlere saygılı olmak zorundadır. Fakat aynı zamanda birey toplumun iyi, güzel ve ideal olarak kabul ettiği düzeye erişmek ister; bir gruba üye olmak, iyi bir görevde çalışmak, tanınmak, özgürce düşünmek, sevmek sevilmek… Birey bu amaçlara ulaştığı sürece kendisini mutlu hisseder.

Psikolojik Güdüler: Sosyal güdülerin dışında bireylerin davranışlarını biçimlendiren ya da yönlendiren psikolojik nitelikli güdüler de vardır. Psikolojik güdüler bireyin doğuştan gelen ya da sonradan kazanılan güdüleridir. Bu güdülerin yapısı bireylerin kişilik ve davranış modellerini oluşturur. Psikolojik güdülerin analizini yapmak, fizyolojik ve sosyal güdülerin analizini yapmaktan daha zordur. Çeşitli aşamalardan geçerek gelişen kişilik yapısı psikolojik güdülerin oluşma biçimini belirler ve yönünü sağlar. Psikolojik güdü bazen kendini gösterme isteği, bazen de bağımsız olma isteğidir. Ama bunları birleştiren bağ iktidar olma arzusudur.

Motivasyon sürecinde üç temel unsur rol oynamaktadır. Bunlar ;

1. Organizasyonel amaçlar

2. Kişilerin gösterdiği çaba

3. Kişilerin ihtiyaçları

Söz konusu unsurların yöneltme fonksiyonu amacına hizmet etmesi için bazı özelliklere sahip olmaları gerekmektedir. Kişilerin gösterdiği çabaların organizasyonun amaçlarına yönelik olması ve bu çabaların kalitesi önem taşımaktadır. Öte yandan kişilerin ihtiyaçları organizasyonun amaçları ile uyumlu ve tutarlı olmalıdır. Dolayısıyla motivasyon, organizasyonel amaçların gerçekleştirilmesine yönelik olarak yüksek düzeyde çaba gösterme istekliliğini ifade etmektedir. Ancak bu isteklilik çabaların bazı kişisel ihtiyaçları tatmin koşuluyla ortaya çıkar.

Çalışanlar bazı ihtiyaçlarla ilgili olarak tatminsizlik duyduğunda belli bir gerilim ve rahatsızlık duyacaktır. Bu durumda birey, ihtiyacının tatmin edilmesi amacıyla hareket edecek ve ihtiyacını tatmin ederek bu gerginlikten kurtulacaktır. İşte burada yönetici, bireylerin davranışlarını izleyerek onların ihtiyaçlarını giderme yönünde gayret sarf etmek zorundadır. Çalışanların ne çeşit ihtiyaçlarını gidermek istediği ve beklentilerinin neler olduğu konusunda yöneticinin üzerine düşen görevler vardır. Biz bu konu ile ilgili olarak motivasyon teorilerini ele alacağız.

 

1.2. MOTİVASYON VE KÜLTÜR

Toplu iletişim teknolojisindeki gelişmeler, özellikle televizyon, insanların beklentilerini arttırmıştır. Bugün İngiltere, Fransa, Arjantin, Çin ve dünyadaki diğer birçok ülkede çalışanları motive edebilmenin yeni yolları araştırılmaktadır. Çalışanların Amerikan gelirine sahip olma, İtalyan villalarında yaşama, pahalı Alman arabalarını kullanma ve Avrupa’daki son moda kıyafetleri giyme istekleri karşılanmaya çalışılmaktadır.

1.2.1. KÜLTÜR KAVRAMI

Gerek karar alma, iletişim yada başarının ödüllendirilmesi, gereksek inançlar, ideolojiler ve toplumsal tasarımlar, o toplumun kültürel yapısından soyutlanamazlar. Evrensel bazı doğrular saklı kalmak koşuluyla, her kültürün kendine özgü bir düşünen toplum yarattığı söylenebilir.

Kültürel görecelik örgüt ve yönetim kuramlarını yakından ilgilendirmektedir. Eğer toplumdan topluma değişen kültürel öğelerden söz ediyorsak, kültürü, simge ve işaretleri kullanan, makro anlamda bunlardan etkilenen örgüt kültürlerinin de toplumdan topluma bazı farklılıklar göstermesi kaçınılamaz. Teknolojinin de katkısıyla kültürel değerlerden evrensele doğru bir gidiş yadsınamaz. Ancak, sanayi devriminin kültürel farklılaşmaları hızla yok edeceği varsayılırken, tam tersine yenilerini gündeme getirdiği de bir gerçektir.

Schein örgütsel kültürü ayrıntılı olarak şu şekilde açıklamıştır;

“Örgüt kültürü, bir grubun dış adaptasyon ve iç entegrasyon ile ilgili belirli sorunlarla başa çıkmayı öğrenirken bulduğu, keşfettiği veya geliştirdiği bir takım temel varsayımlardır. Bu varsayımlar, değerli kabul edilebilecek kadar işe yarar olmuşlardır ve bunun için yeni katılan elemanlara, aynı problemlerle karşılaştıkları zaman doğru şekilde düşünmek, algılamak ve hissetmek için öğretilirler."

Örgüt kültürü, o örgütün çevrede tanınmasını, değerini, toplumsal standartlarını, çevredeki diğer örgüt ve bireylerle olan ilişki biçimlerini ve düzeylerini de yansıtır. Bu fonksiyonu ile kültür, örgütü topluma bağlayan, onun toplum içindeki yerini, önemini, hatta başarısını belirleyen en önemli araçlardan biridir.

Kültürel farklılıkların kavranamadığı durumda dar görüşlülük denen, her insanın kendi kültürünü başkalarına egemen kılması ve diğerlerini yargılaması yaklaşımı ortaya çıkar. Tabi ki bu yaklaşım, sağlıksız ilişkilerin olmasına ve iletişim kopukluklarına neden olmaktadır. Bir çok çelişki, anlaşmazlık ve çatışmanın temelinde kültürel dar görüşlülüğü görmek hiç de şaşırtıcı olmamaktadır. Özellikle teknolojik değişmenin toplumlararası iletişim yoğunluğunu arttırmış olması, siyasal ve ekonomik ortaklıkların çok büyük bir hızla gelişmesi çok kültürlü yapılanmaları gündeme getirmiştir. Çok kültürlülüğü kavrayabilme ve ona hoşgörü gösterebilme yeteneği, çağımızın en önemli gündem maddelerinden birisi olarak belirmektedir.

Kültür kısaca, insan yapısı varlıkların özüdür.

Kültürlerarası farklılaşma, toplumların temel öğesi olan insana yansıyacaktır. İnsanlar bulundukları çevreyle uyum içinde olmazlarsa, amaçlarına ulaşmada zorluk çekerler. Bu nedenle insanlar, içinde yaşadıkları çevreye uyum gösterecek biçimde kültürel çevre tarafından donatılırlar.

Çalışan insanlar, makro kültürel çevreden edindiği özellikleri çalıştığı işletme örgütüne, etkinlik gösterdiği toplumsal amaçlı diğer örgütlere taşır. Eğer kültürel çevreyle getirdiği özellikler uyuşmuyorsa çatışır. Bunun, örgütün işlevlerini aksatacak düzeye çıkmaması gerekmektedir.

Morgan ve arkadaşları örgütsel simgeleri temelde ikiye ayırmaktadırlar. Birincisi, basit simgelerdir. Birey karşılaştığı zaman hemen anlar. Örneğin, bir üst yöneticinin odasının büyüklüğü ve döşeniş biçimi “patron benim” imajını verir. İkinci sınıfa giren simgelerse karmaşık özellikler taşırlar. Bunlar, örgütsel yaşamın derinliğine değin inen simgelerdir. Örgüte ve yapılan işe özgü kavramlar, sözcükler ve takma adlardır. İşletme örgütünün içerdiği simgesel çevre kimi kez yönetim tarafından yapılan çalışmalarda denetim aracı olarak, kimi kez de çalışanlar tarafından yönetime hoşnutsuzluğu belirtmede kullanılabilir.

1.2.2. KÜLTÜR VE MOTİVASYON İLİŞKİSİ

Kültürler arasındaki davranış farklılıklarını anlayabilmemiz için genel olarak sonuçlara bakmamız gerekir. Bunlar; uygunluk, başarma, cinsiyet baskınlığı, zaman, mekan ve etnosentrizmdir.

Bazı sosyal topluluklar birliği desteklerken diğerleri rekabeti ödüllendirirler. Araştırmacıların yaptığı hipotezlere göre bireysel inisiyatifi destekleyen sosyo-ekonomik sistemlerde rekabetçilik yaşam tarzının baskın bir özelliği olarak ortaya çıkmıştır. Bununla beraber daha az inisiyatif beklentisi içinde olan sistemler hayat tarzı olarak uygunluğu ön planda tutarlar. Bunun farklılaşma derecesi organizasyonel zorluklara neden olabilir. Örneğin; Japonya’da çalışma tarzındaki birliktelik buna aşina olmayan birisi için karmaşık ve şaşırtıcı olabilir. Aynı zamanda USA’da Japon yönetim sistemini uygulamak oldukça zor olacaktır.

Toplumun cinsel rollere bakışı da işgücünü önemli ölçüde etkilemektedir. Eğer “erkek-işi” ve “kadın-işi” gibi belirli bir yaklaşım varsa sosyalleşme sürecinde yöneticiler bunu dikkate almalıdırlar. Piaget ve Tajfel’in yaptığı çalışmada çocukların ülkeler hakkında herhangi belirli bir bilgi elde etmeden önce hangilerinin “iyi” ve “kötü” olduğunu bildiklerini ortaya koymuştur.

Barett ve Bass ise; insanları motive eden şeyin çalışmadıkları zaman ne kaybedeceklerine bağlı olduğunu bulmuşlardır. Bu nedenle gelişmiş ülkelerdeki çalışanlar iş ve özerklik isteği içindedirler, fakat diğer ülkelerdeki çalışanlar hala temel bir başarı elde etme amacı ile çalışmaktadırlar. Onlar için en önemli şey iş güvenliğidir.

Motivasyon, hem iş tatmini üzerinde hem de hayattan tatmin olma üzerinde etkilidir.

Japonlara göre motivasyon, iş tatmini ve iş performansı büyük oranda grup üyeliğinden etkilenmektedir. Bunu aksine Amerika’da kişilerin motivasyonu ve iş tatminleri daha bağımsız ve bireyselliğe dayalı bir şekilde belirlenmektedir. Amerikalıların en önemli sorumluluğu kendi iş performanslarıdır. Amerikalılar bireyselliğe, uyum ve bağımlılığa karşı rekabetçi kişiliğe önem verirlerken Japonlar, işbirliği be uyuma önem verirler. Japonlar daha uzun süre çalışmaya yönelik baskı altındadırlar. Uzun çalışma saatleri ve stres kalp rahatsızlıklarına neden olmaktadır. Artan kalp krizi vakaları ve intihar olayları işteki stresin artmasına bağlanmaktadır. Hatta aşırı çalışma ve stresten kaynaklanan ani ölümleri ifade etmek için “karoşi” kelimesi bulunmaktadır.

Kişisel motivasyon, insanlararası ve fiziksel ve sosyal çevre arasındaki etkileşimdir. Motivasyon teorileri Amerika’da geliştirildiğinden burada etkili ve başarılı olabilmiştir ancak bu teoriler uluslararası yönetimde yetersiz kalmaktadır. İnsanların yaptıklarını neden yaptıklarını anlayabilmek için, sadece onları değil, içinde bulundukları çevreyi ve kültürlerini de anlamak gerekir.

Diğer insanlarla olan sosyal ilişkilerde insanlar, ihtiyaçlarını karşılamanın geçerli yollarını öğrenirler. Yani, ihtiyaçlarımızı karşılamada kültürel normlar vardır ve bu yolla tatmin elde edilir. Bunu sağlamada kültür etkili olmaktadır. Amerikalılar kişisel rahat ve kişisel başarıya dayalı bireysel ihtiyaçları ön planda tutarlar. Japonlar ise bunun aksine sosyal kabul için kişisel rahatlarını feda ederler. Orta doğulular, genellikle kişisel rahatlarından hatta finansal sıkıntılarından misafirperverlik uğruna vazgeçerler. Hindistan, Çin ve Orta Doğu’daki birçok geleneksel ailede kararlar bireylerin düşüncelerini dikkate almaksızın ebeveynler tarafından alınır. Çocuklar genellikle duydukları saygı nedeniyle fikirlerini söylemeye çekinirler.

Michigan’daki otomobil fabrikasındaki işçiler, Mazda memurlarının Mazda beyzbol şapkalarını, üniformalarının bir parçası olarak giymek istemelerini reddetmişlerdir. Tom selleck’in 1992’deki filmi Mr.Baseball, bireysel esaslı Amerikan kültürü ve grup esaslı Japon kültürü arasındaki motivasyonel farklardan kaynaklanan kültürel çatışmaları dile getirmiştir. Amerikan beyzbol oyuncuları, kendilerini koordine eden bir star sistemine alışkın iken, Japonlarda böyle bir durum söz konusu değildir.

Kültür, insanların zaman ve yer anlayışları kadar, çalışma ve otorite davranışlarını da etkiler. Bunlar da çalışanların motivasyonunu etkiler. Hatta aynı kültürdeki alt kültürlerde bile farklılıklar anlaşılabilir düzeydedir. Amerika’da yapılan bir araştırmada gençlerin parayla motive olduğunu daha yaşlı çalışanların ise iş güvenliği ve ücret dışı sağlanan gelire önem verdikleri tespit edilmiştir. Çin ve Tayvan’da yapılan benzer bir çalışma genç ve yaşlı çalışanlar arsında bir fark olduğunu ortaya koymuştur. Bunu yanında, Tayvan’da Batı’ya daha yakın bir davranış gözlenmiştir.

Bir vaka çalışmasında az gelişmiş ekonomilerdeki sosyalleşme ve eğitim incelenmiştir. Otokratik öğretmenler, askeri kahramanların yüceltilmesi ve iş adamlarına saygısızlık kavramları bağımsız çalışabilme eksikliği ve dolayısıyla motivasyon eksikliğine neden olan faktörler arasındadır. Bununla beraber, 14 ülkedeki benzerlikler incelendiğinde ülkelerde endüstriyel ilişkiden çok etnik gruplaşma olduğu görülmüştür. Black ve Porter’ın yaptığı çalışmada, Amerika’da iş performansını önemli düzeyde etkileyen yönetimsel davranışların Hong Kong’ta hiç de işe yaramadığı görülmüştür. Kültürün davranış üzerindeki etkisi karmaşık ve göz ardı edilemeyecek düzeydedir.

 

 

 

Barrett ve Bass, diğer kültürlerdeki çalışma anlayışını anlamada aşağıdaki kriterlerin dikkate alınmasını önermişlerdir;

  1. Ulusal sosyalleşme modelini inceleyin. Eğer bir ülke çeşitli kesimlerden oluşuyorsa, birçok sosyalleşme seviyesi aynı anda yer alacaktır, her biri belirlenmelidir.
  2. Ülkeye has yerleşmiş gelenekleri inceleyin. Örneğin, eğitim gelenekleri teknik sınıfın oluşturulmasına yönelik geliştirilmiş olabilir veya alternatif olarak evrensel okuryazarlık seviyesine yükselmiş olabilirler.
  3. Bir toplumu diğerlerinden ayırt eden bireysel özellikleri dikkate alın. Belirli algılama sitilleri, akıllı muhakeme, eğitimsel nitelikler ve değerler.
  4. Hakim olan teknolojiye odaklanın. Örneğin; el yapımı yada birim üretimi, kitle yada mekanik, otomatik yada proses üretimi. Bu bilgi uygulanabilir organizasyonel hedefler, etkin ödeme teknikleri ve diğer yönetimsel düşünceleri önerir.

Kültürlerarasındaki farklılıkları açıklama amacıyla yapılan birçok araştırmada, birtakım kültürel değişkenler belirlenmiştir. Hofstede tarafından geliştirilen deneysel yaklaşım, davranışsal farklılıkların deneysel olarak ilk göze çarpan boyutlarının ortaya çıkarılmasını içermektedir. Kültür, yada onun değimiyle bütünsel zihinsel programlama, tavır ve davranışların dairesel ve kişisel güçlendirmeye dayalı belirleyicisidir. Bu gelenekler, sonuçta kültürü ilerletme ve güçlendirmeye yöneliktir.

Elli ülkeyi ve önemli bir çokuluslu şirketin 116,000 çalışanını kapsayan bir çalışmada, Hofstede kültürü dört temel boyutta ele almıştır; güç mesafesi, belirsizliğe dayanıklılık, bireyselliğe karşı ortaklaşa çalışma ve erkekliğe karşı dişilik. Bu çalışmada, her bir ülkeyi bu dört boyutta puanlamıştır.

 

 

 

 

 

Tablo 1: Kültürel özelliklerin ülkelere göre dağılımı

(KEFALAS, ss.449-150)

ÜLKE

GÜÇ MESAFESİ

Endeks Aralık

BELİRSİZLİĞE

DAYANIM

Endeks Aralık

BİREYSELLİK

Endeks Aralık

ERKEKSİLİK

Endeks Aralık

Almanya

35

10-12

65

23

67

36

66

41-42

Amerika

40

16

46

11

91

50

62

36

Arjantin

49

18-19

86

36-41

46

28-29

56

30-31

Avustralya

36

13

51

17

90

49

61

35

Avusturya

11

1

70

26-27

55

33

79

49

Belçika

65

33

94

45-46

75

43

54

29

Brezilya

69

39

76

29-30

38

25

49

25

Danimarka

18

3

23

3

74

42

16

4

Ekvator

78

43-44

67

24

8

2

63

37-38

Endonezya

78

43-44

48

12-13

14

6-7

46

22

Filipin

94

47

44

10

32

21

64

39-40

Finlandiya

33

8

59

20-21

63

34

26

7

Fransa

68

37-38

86

36-41

71

40-41

43

17-18

Guetamala

95

48-49

101

48

6

1

37

11

Güney Afrika

49

18-19

49

14-15

65

35

63

37-38

Hindistan

77

42

40

9

48

30

56

30-31

Hollanda

38

14

53

18

80

46-47

14

3

Hong Kong

68

37-38

29

4-5

25

16

57

32-33

İngiltere

35

10-12

35

6-7

89

48

66

41-42

İran

58

24-25

59

20-21

41

27

43

17-18

İrlanda

28

5

35

6-7

70

39

68

43-44

İspanya

57

23

86

36-41

51

31

41

15-16

İsrail

13

2

81

32

54

32

47

23

İsveç

31

6-7

29

4-5

71

40-41

5

1

İsviçre

34

9

58

19

68

37

70

46-47

İtalya

50

20

75

28

76

44

70

46-47

ÜLKE

GÜÇ MESAFESİ

Endeks Aralık

BELİRSİZLİĞE

DAYANIM

Endeks Aralık

BİREYSELLİK

Endeks Aralık

ERKEKSİLİK

Endeks Aralık

Jamaika

45

17

13

2

39

26

68

43-44

Japonya

54

21

92

44

46

28-29

95

50

Kanada

39

15

48

12-13

80

46-47

52

28

Kolombiya

67

36

80

31

13

5

64

39-40

Kore

60

26-27

85

34-35

18

11

39

13

Kosta Rica

35

10-12

86

36-41

15

8

21

5-6

Malezya

104

50

36

8

26

17

50

36-37

Meksika

81

45-46

82

33

30

20

69

45

Norveç

31

6-7

50

16

69

38

8

2

Pakistan

55

22

70

26-27

14

6-7

50

26-27

Panama

95

48-49

86

36-41

11

3

44

19

Peru

64

31-32

87

42

16

9

42

15-16

Portekiz

63

29-30

104

49

27

18-19

31

9

Salvador

66

34-35

94

45-46

19

12

40

14

Singapur

74

40

8

1

20

13-14

48

24

Şili

63

29-30

86

36-41

23

15

28

8

Tayland

64

31-32

64

22

20

13-14

34

10

Tayvan

58

24-25

69

25

17

10

45

20-21

Türkiye

66

34-35

85

34-35

37

24

45

20-21

Uruguay

61

28

100

47

36

23

38

12

Venezüella

81

45-46

76

29-30

12

4

73

48

Yeni Zellanda

22

4

49

14-15

79

45

58

34

Yugoslavya

76

41

88

43

27

18-19

21

5-6

Yunanistan

60

26-27

112

50

35

22

57

32-33

Bölgeler:

               

Batı Afrika

77

42

54

18-19

20

13-14

46

22

Doğu Afrika

64

31-32

52

17-18

27

18-19

41

14-15

Arabistan

80

44-45

68

24-25

38

25

53

28-29

 

1.2.3. ÜLKELERE GÖRE FARKLILIKLAR

Motivasyonu psikolojik açıdan ele alırsak, çalışanın işini tamamlamasında belirli bir çaba sarf etmeye zorlamasında iki temel kavramdan söz edebiliriz. Motivasyonu anlamada iki merkezi kavram “çalışma” ve “kişi” yada “kendisi”dir. Kültürlerarası motivasyon çalışmalarında bu kavramların genel anlamlarının olmadığı unutulmamalıdır. “Kişi” anlayışı da “çalışma”nın anlamı da kültürel yetiştirmenin sonucudur.

Çalışmanın Kültürel Tanımı

Çalışma geçmişte bir zorunluluk, bir görev, bir kazanç kapısı olarak görülmüştür. Max Weber’e göre modern kapitalizmin sonucu büyük organizasyonlar önem derecesini belirleyen karakteristikler olmuştur. İş bize bir kimlik kazandırmıştır, kendimizi yaptığımız işe göre isimlendiririz. Bunda dini bir takım etmenler rol oynamaktadır. Amerikalılar, ne yaptıkları ve işlerinin kapsamı hakkında konuşurlar (“Ben doktorum” gibi). Bunun aksine Japonlar, kendilerini çalıştıkları firmanın adıyla nitelendirirler (“Mitsubishi’den Tanaka” gibi).

Çalışılan iş ne olursa olsun, Amerikalılar işin gereğinin istenerek yapılmasını beklerler. Bazı Güney Amerikan kültürlerinde ise, bir işte fiziksel olarak yer almak, kendini küçültmek anlamını taşımaktadır. çeşitli türdeki işler düşük veya yüksek seviyeli olarak görülmektedir. Kolej mezunu bir kişi, atölye sorunlarıyla uğraşmayı kabul etmeyecektir. Bunun, kendi iş seviyelerini düşüreceğini düşünmektedirler. Kolej derecelerinin, onları bu tür düşük seviyeli işlerin üzerine çıkarmasını istemektedirler. Aynı şey Orta Doğu ülkeleri için de geçerlidir. Avustralya’da bile çok az şey yaparak çok çalışıyormuş gibi görünen insanlara hayrandırlar.

İnsanlar birçok nedenden dolayı çalışırlar. Akla gelen ilk neden, rahat bir hayat yaşamaktır. Yani çalışma yaşamak için gereklidir. Rahat bir yaşama kavuşma düşüncesi bizi motive eder. Bu düşünceyle firmalar, ücret ve ek kazançlarla ilgili değişik teknikler kullanarak, çalışanlarını motive ederler.

Bununla beraber çalışmanın başka anlamları da vardır. Gerekli olmasının yanında cazip faaliyetler olmalıdır. ayrıca, insanların sosyalleşmesine, insanlarla ilişki kurmasına katkıda bulunmalıdır. Bazıları için çalışmak, hayatlarının önemli bir kısmını oluşturmaktadır. Onlar çalışmadıkları zaman, hayatlarında bir eksiklik hissederler. Bu nedenle, merkezi bir konuma sahiptir.

Çalışmanın önemi kültürler arasıda farlılık göstermektedir. Yedi ülkede yapılan bir araştırmada, çalışmanın önemiyle ilgili ülkeler arasında büyük bir aralık tespit edilmiştir. Buna göre, çalışma en çok Japonlar, en az ise İngilizler için önem taşımaktadır. Sıralama şu şekilde olmuştur; Japonya, Yugoslavya, İsrail, Amerika, Belçika, Hollanda, Almanya ve İngiltere.

İşe bakıştaki kültürel farklılıklar uluslararası yöneticiler için pratikte karışıklığa neden olmaktadır. Değişik kültürden gelen insanların bulunması farklı motivasyon programlarının uygulanmasını gerektirmektedir. Fiziksek çalışmayı onursuz bir iş kabul edenler için parasal gelirle, diğerlerini ise, işi daha enteresan yaparak veya sosyal ödüllendirme ile motive edebiliriz.

İşle ilgili kültürel farklılıklar olmakla beraber, oldukça fazla ortak özellikler de bulunmaktadır. Kültürler arasında en temel özelliklerden birisi, iyi ücret ve değişik bir iş kavramlarıdır. Bunlar sağlanıyorsa, yönetici zamanını kültürel farklılıklardan kaynaklanan motivasyon gereksinimlerine daha kolay ayırabilecektir.

“Kişi”nin Kültürel Tanımı

“Kişi” kavramı birçok açıdan ele alınabilir. Batılılar bireyselliği kişisel kapsamlı, özerk ve bağımsız bir kavram olarak görmektedir. Anlayışa bağlı olarak bireysellik tehditler, yetenekler, güdüler ve değerler gibi niteliklerin tek bir konfigürasyonunu kapsamaktadır. Üç temel şekli; psikolojik-ekolojik, içten-gizli (inner-private) ve halkla-ilişkili (public-relational). Her yerde insanların fiziksel olarak farklı ve diğerlerinden ayrı olduğu düşüncesini geliştirdiğini varsayıyoruz. Bu, ekolojik kişiliktir ve “ben” olarak ifade edilir. İçten-gizli kişilik ise, her insanın kendine özel ve diğerleri tarafından doğrudan bilinmeyen beklentilerinin, hayallerinin, duygularının ve sürekli bir düşünce akışının olduğundan haberdar olma duygusudur. Bazıları evrensel olmakla beraber diğer birçok durum kültürel olarak belirlenmektedir. Halkla-ilişkili kişilikten de, sosyal ilişkinin geliştirilmesi anlaşılmaktadır.

Batılılar ve Amerikalılar farklı insanların doğuştan ayrı olduğuna inanır. Bu da insanların diğerlerinden bağımsız oldukları düşüncesini ortaya çıkarır. Kişisel bazlı kavramlar ve kişi merkezli faaliyetler ön plana çıkar.

Bunun aksine birçok Doğu ilkesinde, kişilerin karşılıklı bağımlılıkları söz konusudur. Bu kültürler insanların birbirleriyle temel bağlılıklarının olduğuna inanırlar. Karşılıklı bağımlı kişilik yapısı bir kişinin çevresindeki sosyal ilişkilerin bir parçası olduğunu, bir kişinin diğerleriyle ilişkilerinde davranışlarının kararlı, durumsal büyük çapta organize edilmiş düşünce, duyu ve hareketlerden olduğu anlamındadır. Karşılıklı bağımlı kişilik yapısı sosyal yapıdan ayrı değildir. Diğerlerinden daha ilişkili ve daha az farklıdır. Bu bağımlılık, insanları sosyal yapının bir parçası olma yolunda motive eder.

ÜLKELERİN ÖZELLİKLERİ

Avustralya

Bu ülkenin insanları genellikle, başarı, yükselme,risk gibi faktörler kadar politik ve sosyal faktörlere de önem atfetmektedir. Bölgeler arasında önemli farklılıklar görülmektedir. Güç mesafesi nispeten düşük, erkeksilik ve belirsizlikten kaçınma eğilimi ise nispeten yüksektir. Bununla beraber diğer ülkelerle kıyaslandığında bu 3 kriterin de makul düzeylerde olduğu söylenebilir.

Türkiye

Türkiye’de ispatlanmış gerçeklere büyük önem verilmektedir. Yönetim özellikleri olarak, karar almadaki merkeziyetçilikten, bireysel yönü kuvvetli liderlerden, delegasyonda ve görev tanımlarındaki eksiklikten bahsedilebilir. Yine bu toplumda mevkiye ve aileye nispeten daha fazla önem atfedilmektedir. Belirsizlikten kaçınma eğilimi ile güç mesafesinde yüksek, erkeksilik de ise düşük düzeylerde kalındığı söylenebilir.

Fransa

Fransa’da mantığa, akılcılığa ve bireysel fikir ve yaklaşımlara büyük önem verilmektedir. Keskin zeka kadar olgunluk, kararlılık ve güvenilirlik de aranılan kişilik özelliklerindendir. Tek taraflı iletişimin tercih edildiği söylenebilir. Fransa da Türkiye gibi belirsizlikten kaçınma eğiliminde ve güç mesafesinde yüksek, erkeksilik de ise nispeten düşük bir görüntü çizmektedir.

İtalya

İtalyanların genel olarak rekabeti seven fakat bununla beraber de karar alma sürecinde ekip çalışmasını tercih eden bir topluluk olduğu söylenebilir. Bu toplum, yüksek düzeyde belirsizlikten kaçınma eğilimi ve erkeksilik ile orta düzeyde güç mesafesi endekslerine sahiptir.

Latin Amerika

Bu bölgenin insanları hızlı karar veren, akılcı planlara fazla önem atfetmeyen, önseziler ve duygusal kararlara oldukça güvenen bir görüntü çizmektedir. Ayrıca, itibar ve kendini gerçekleştirme kavramları, önem arz ederken, bağımsızlık, güvenlik ve keyif kavramları daha az ilgi çekmektedir. Bu ülkeler, güç mesafesi ve belirsizlikten kaçınma eğiliminde yüksek, erkeksilikte ise düşük bir görüntü çizmektedir.

Japonya

Bu ülkede, pragmatizm, açık ifadelere ve itilaflara fazla değer verilmeyerek uygulanmaktadır. Karşıt görüşlerin varlığı desteklenmektedir. Japonya’da erkeksilik ve belirsizlikten kaçınma eğilimi ve güç mesafesi yüksek olmakla beraber, empati, risk alma eğilimi ve insanlar arasındaki saygı ve sevgi de önemli değerler arasındadır.

Amerika Birleşik Devletleri

Birleşik Devletler genelde, kar maksimizasyonunun, organizasyonel verimliliğin ve prodüktivitenin önemsendiği bir pragmatik yaklaşımı yansıtmaktadır. Genel olarak, bireyselliğin makul bir risk alma eğilimi ile birleştiği görülmektedir. Bu ülkede, başarı, kendini gerçekleştirme, liderlik ve yüksek hayat standartları, en önde gelen kişisel hedefler arasındadır. Çoğunlukla, izlenen yol güç mesafesinin düşük tutulduğu ve ekip çalışması ve katılımın desteklendiği demokratik liderlik şeklindedir. Tek taraflı iletişim tercih edilmemektedir. Erkeksilik endeksi orta düzeydedir. Bu ülkenin insanları, planlamaya, doğru ve hassas verilere dayanan kararlar oluşturmaya ve bu yolla kişisel hedeflere ulaşmaya inanırlar. Yeteneklere ve performansa göre ödüllendirme, diğer yöntemlere göre tercih edilmektedir.

Almanya / Avusturya

Bu iki ülkenin insanları, risk almaya fazla istekli değillerdir ve kendini gerçekleştirme, liderlik ve bağımsızlık gibi hedeflere sahiptirler. Sabır ve güvenirliliğe fazla önem atfedilmemekte ve mücadele ve rekabet ön plana çıkartılmaktadır. Erkeksilik endeksleri yüksek fakat güç mesafesi endeksleri düşüktür.

İskandinavya

Bu toplumda, olgunluk, kararlılık, sabır ve sosyallik ön plana çıkarılan kavramlardır. Risk alma konusunda ortalamanın üstünde bir eğilim gösteren İskandinavyalılar, erkeksilik ve güç mesafesi kriterlerinde düşük seviyelerde seyretmektedirler.

Hollanda

Hollandalılar, kendini gerçekleştirmeden ziyade uzmanlık ve iş bilinci kavramlarına önem atfetmektedirler. Proaktif olmaktan ziyade, tepkisel görüntü çizen bu toplum, risk alma konusunda ve keskin zekaya verilen önem açısından üst düzeylerdedir.

Belçika

Görev bilinci yüksek olmakla beraber risk alma eğilimi düşüktür. Keskin zekaya, sabır ve hoşgörü gibi kavramlardan daha fazla önem verilmektedir. Belirsizlikten kaçınma eğilimi ve güç mesafesi yüksek, erkeksilik ise orta düzeydedir.

İngiltere

İngiltere’de sosyal sınıflara ait geleneklere önem verilmektedir. Güvenlik ve keyif önemli hedefler arasındadır. İngilizler rekabeti, mantıklı davranmayı ve uyumlu olmayı tercih ederler. Güç mesafesi ve belirsizlik eğiliminde düşük, bireysellik ve erkeksilikte ise nispeten yüksek düzeydedir.

Hindistan

Hindistan’da otokratik, merkezi karar almaya ve kuvvetli görev tanımlarına dayalı bir yönetim anlayışı hakimdir. Hintliler, kurallara bağlıdırlar ve hoşgörü ve alçakgönüllülük gibi değerlere sahiptirler. Bununla beraber, risk almayı ve keyfi ikinci planda tutarlar. Güç mesafesi ve erkeksilik endeksleri yüksektir. Aile ve mevki kavramları önemsenirken, bireysel bağımsızlık daha düşük düzeyde kalmaktadır. Hintliler, kendi kişisel davalarında, idealist bir tutum sergilerken, soğuk ve hesapçı olarak gördükleri işadamlarına karşı olumsuz düşünmektedirler. Kişisel gelişimlerine sadıktırlar.

2. MOTİVASYON TEORİLERİ

 

2.1. GENEL KABULLER VE ETNOSENTRİZM

Uluslararası firmalardaki çalışanların motivasyonundaki temel engel uygulanabilen motivasyon teorilerindeki genel kabullerdir. Bu teoriler, insanların ihtiyaçlarının aynı olduğunu, değişmediğini savunur. Dolayısıyla, insanların benzer tepki vereceğini varsayar. Tabi ki bu yanlıştır. Diğer kültürleri anlamadaki güçlükler ve belki de etnosentrik direnç nedeniyle motivasyon çalışmaları kültürel farklılıkları gözardı etmiştir. Etnosentrizmde “bizimki işleri gerçekleştirmede en iyi yoldur” görüşü yer alır. Bu hemen her kültürde mevcuttur ve çalışmalara göre insanlar, kendi ülkelerinin diğerleriyle kıyaslanamayacak derecede önemli olduğunu düşünmektedir. Birçok ülkede sınıflardaki haritalar, o ülkenin dünyanın merkeziymiş imajını taşımaktadır. Çince’de Çin kelimesinin karakteri “dünyanın merkezi” anlamını taşır.

Etnosentrizm, çoğunlukla önyargılı davranışa neden olur. Endüstrileşmiş ülkelerdeki birçok insan, endüstrileşmişlik eksikliğini kültür eksikliğiyle denk görmektedir.

Uluslararası iş gücünü etkili bir şekilde motive edebilmek için yöneticiler bir kalıba sokma ve etnosentrizmin etkisini anlamalıdırlar ve uluslararası firmaların yönetici geliştirme ve eğitim programları bu olumsuzluğu ortadan kaldırmaya yönelik olmalıdır.

Dolayısıyla, biz motivasyon teorilerini incelerken farklı kültürel özellikleri gözardı etmeden konuyu uluslararası bir bakış açısıyla ele almaktayız.

 

2.2. KAPSAM TEORİLERİ

 

2.2.1. DAVİD MC CLELLAND’IN BAŞARMA İHTİYACI TEORİSİ

(Achievement Motivation Theory)

Başarma ihtiyacı, bir kişinin başkaları ile sosyal ilişkilerini arttırma ile ilgili ilişki kurma, başkalarını etki altında tutmaya yönelen güç kazanma ve kişilerin yetenek ve becerileri ile belli bir başarı elde etme gibi çeşitli ihtiyaçlarım gidermeye yönelik davranış göstermesidir. Eğer yöneticiler elemanlarının ihtiyaçlarını bilebilirse onlardan daha iyi yararlanabilir ve bireyler bilgi ve yeteneklerini daha iyi kullanırlar. Gerçekleştirme (Başarma ihtiyacı) ihtiyacı ile ilgili olarak Mc Clelland yaptığı bir araştırmada büyük bir işletmenin yöneticilerinden %73'nün daha çok otoriteye ihtiyaç duyduğunu ortaya koymuştur.

Mc Clelland'a göre insanlar yaşamları boyunca bazı tür ihtiyaçları duymaktadırlar. Bir başka deyişle insanlar bu ihtiyaçlarla doğmamakta aksine yaşam tecrübeleri yoluyla bu ihtiyaçları öğrenmektedirler. Bu ihtiyaçlar içinde en sık ortaya çıkan üçü üzerinde durulmaktadır. Bunlar;

1. Başarma İhtiyacı: Zor olan, yüksek bir başarı standardına sahip bir şeyi başarmak, karmaşık bir görevin ustası olmak ve diğer insanları geçmek isteği.

2. İnsanlarla yakın ilişki kurma ihtiyacı: Yakın ilişkiler kurma, çatışmadan sakınma, sıcak arkadaşlıklar geliştirme arzusu.

3. Güce sahip olma ihtiyacı: Diğer insanları kontrol etme veya etkileme, onlardan sorumlu olma ve diğer insanlar üzerinde yetkiye sahip olma isteği

Mc Celland insanların bulundukları kariyer basamağına bağlı olarak bu ihtiyaçlardan bazılarının ön plana çıktığını belirtmektedir.

Kazanılmış ihtiyaçlar teorisi, temel görüş olarak, bireylerin önde yer almaya, başarı kazanmaya ve birtakım hedeflere ulaşma gibi ihtiyaçlarının olabileceğini savunmaktadır. Yine bu teoriye göre, bu ihtiyaçlar da, Maslow’un modelindeki ihtiyaçlar gibi ya da Herzberg’in motivasyon faktörleri gibi sonradan kazanılan niteliklerdir. Bu yüzden de uluslararası boyuta taşındığında, örneğin Amerika gibi girişimciliğin ve bireysel başarının ödüllendirildiği bir toplumda bu ihtiyacın, Çin, Rusya veya Doğu Avrupa ülkeleri gibi kültürel değerlerin girişimciliği ve bireysel başarıyı çok da fazla takdir etmediği toplumlarda gelişebileceğinden daha fazla gelişeceği ve bireylere sirayet edeceği göz ardı edilmemelidir.

Kazanılmış İhtiyaçlar Teorisi’ne Uluslararası Bakış

Uluslararası araştırmalar başarı ihtiyaçlarının insan kaynakları yönetimindeki yerini ve önemini belirlemeye çalışmaktadır. Önceki bölümde bahsedilen çalışmalardan bir tanesi, başarı ve başarma duygusunun iş ödülleri (work reward) sıralamasında ikinci sırayı aldığını göstermiştir. Bu çalışmanın kendi ülkelerinden belirgin kişisel başarı amaçlarıyla çıkıp MBA eğitimi almak için Amerika’ya gelmiş öğrencilerle yapılmış olması, bu sonuçların ne kadar geçerli olabileceği konusunda kafalarda soru işaretleri yaratmaktadır. Tüm dünya üzerindeki insanların bu ihtiyaca ne ölçüde sahip oldukları ise bu durumda halen belirsizliğini korumaktadır.

Polonya’lı sanayicilerle yapılan bir çalışma, bu kesimin başarma ihtiyacının oldukça yüksek olduğunu ve 6.58’lik ortalama başarı skoruyla, 6.74’lük ortalamaya sahip Amerika’lı yöneticilere çok yaklaştığını göstermiştir. Bu da yöneticilerin, farklı ülkelerden de olsa başarı ihtiyaçlarının yüksek olduğunu ortaya koymuştur. Yine de başarı ihtiyacının sonradan kazanılan bir nitelik olduğu ve bu yüzden de coğrafi ve kültürel farklılıkların bu nitelik üzerinde etkili olabileceği akıldan çıkarılmamalıdır.

Çin Halk Cumhuriyeti başarı ihtiyacının düşük olduğu ülkelere bir örnektir. Yine de son yıllarda özellikle genç nüfusta bu ihtiyacın kendini göstermeye başladığı gözlemlenmektedir. Başarı ihtiyacının yoğun olduğu toplumlarda özerklik, mücadele, yükselme (promotion) ve kazançlar önem atfedilen değerler arasında iken, kabul görme (affiliation) ve güvenlik (safety) gibi değerler alt sıralarda yer almaktadır. Tablo 2. 64 Doğu Asya ülkesi için iş hedeflerinin önem sıralamasını yansıtmaktadır. Bu tabloyu incelerken, yüksek başarı ihtiyacını temsil eden değişkenleri, yani özerklik, mücadele, kazanç, tanınma (recognition) ve yükselme değişkenlerinin hatırda tutulması gerekir. Çin’deki yöneticiler, bu 5 kriterden yalnızca 1 tanesine, özerklik kriterine üst sıralarda yer vermişlerdir. Diğer 4 kriter ise en alt sıralarda yer alabilmiştir.

 

 

Tablo 2: Farklı Ülkelerden Yöneticilerin İş Hedeflerine Verdikleri Standardize Edilmiş Puanlar

Değişkenler

Çin

Hong Kong

Tayvan

Singapur

Katkıda Bulunma / Hizmet Etme

671

-

-

-

İş Arkadaşları İle İşbirliği

635

579

571

624

Özerklik

603

512

480

532

Eğitim

583

596

657

611

Verimlilik

578

-

-

-

Yetenekler

-

555

577

536

Mücadele

515

548

548

571

Yöneticiyle İş İlişkileri

483

522

524

551

Kazançlar

454

567

442

552

Güvenlik

450

452

506

437

Tanınma

446

487

487

442

İkramiye ve Yan Kazançlar

439

323

363

439

Alan

-

477

438

362

Fiziksel Koşullar

433

436

407

432

Terfi / Yükselme

364

640

630

593

İş Dışı Zaman

345

307

372

348

 

Diğer yandan Çin’in ekonomisi büyümesini sürdürdükçe ve hükümet piyasaya yönelik girişimlere daha fazla imkan tanıdıkça, başarma ihtiyacı da giderek artacaktır. Bu görüş güncel araştırmalarca da desteklenmektedir. Buna örnek gösterilebilecek bir çalışmada, Çin’de çalışanların, ikramiye ve primlerin bazı çalışanlara diğerlerinden daha fazla verilmesini, yani daha fazla çalışanın daha fazla kazanması gerektiği görüşünü destekledikleri gözlemlenmiştir.

Bu örnekler göstermektedir ki; kültürel faktörlerin kazanılmış ihtiyaçlar teorisi üzerinde önemli etkileri mevcuttur. Yüksek başarı ihtiyacının yerleşik olduğu toplumların ortak özellikleri olarak, belirsizliğe açık olmaları, yani risk alma yönünde makul bir eğilimin varlığı, orta veya üst düzey bir erkeksilik eğilimi, ki bu eğilim daha ziyade Anglo-Sakson ülkelerde ve bu ülkelerle sömürge veya ticaret ilişkisi içersinde bulunan Hindistan, Singapur, Hong Kong (İngiltere ile ilişki halinde) ve Filipinler (Amerika ile ilişkili) gibi toplumlarda daha belirgindir, gibi özellikleri sayabiliriz.

Başarı ihtiyacının düşük düzeylerde seyrettiği ülkelerde faaliyet gösteren çok uluslu şirketler, insan kaynakları stratejilerini ya bu mevcut gerçekliğe göre oluşturmalıdırlar, ya da bu şartları, başarı ihtiyacını yaygınlaştırmaya yönelik “başarı motivasyonu eğitim programları” gibi yöntemlerle değiştirmeye çalışmalıdırlar.

Günümüzden 5-10 sene önce McClelland bu tür eğitim programlarının az gelişmiş ülkelerde ne denli başarılı olabileceğini çeşitli ülkelerde yaptığı çalışmalarla ispatlamıştır. Örneğin Hindistan’da Hintli katılımcılarla yürüttüğü 6 ila 10 aylık bir süreyi kapsayan çalışmasının sonunda, katılımcıların 2/3’ünün başarı ihtiyaçlarının sıra dışı bir düzeyde artış gösterdiğini tespit etmiştir. Bu kişiler yeni işler açmışlar, yeni üretim hatları dizayn etmişler, karlarını arttırmışlar ve organizasyonlarını genişletmişlerdir.

Çok uluslu şirketler böyle bir çalışmanın göze alınamadığı veya tercih edilmediği durumlarda, motivasyon politika ve stratejilerini mevcut şartları göz önünde bulundurmak suretiyle inşa etmelidirler. Pek çok durumda, bunun gerçekleştirilebilmesi, başarı ihtiyacı yaklaşımı ile ihtiyaçlar hiyerarşisi yaklaşımının uygun ölçülerde harmanlanmasını zaruri kılmaktadır. Hofstede bu tip ülkelere ilişkin olarak şu tavsiyelere yer vermektedir;

“ Dişilik özelliklerinin ağır bastığı ülkeler kendi politikalarını performanstan ziyade hayat kalitesi üzerine ve de para ve bunun gibi maddi kazançlardan ziyade ilişkiler üzerine kurmalıdırlar. Bu da ‘sosyal motivasyon’ demektir.”

Özetlemek gerekirse; kazanılmış ihtiyaçlar teorisi dünya genelinde personel motivasyonuna ilişkin önemli ipuçları sunmaktadır. Diğer iki teoride olduğu gibi, kazanılmış ihtiyaçlar teorisi de yerel kültürlere göre modifiye edilerek kullanılmalıdır.

 

2.2.2. ABRAHAM MASLOW’UN İNSAN İHTİYAÇLARI TEORİSİ

 

Bu teoriye göre insan ihtiyaçları, fizyolojik ihtiyaçlar, güvenlik ihtiyacı, sosyal ihtiyaçlar, saygınlık ihtiyacı ve kendini tamamlama ihtiyacı olarak 5 kategoride gruplanabilir. Maslow bireylerin, motive edilmesinde bu ihtiyaçların aynı etkiyi göstermediğini söylemektedir. Başka bir deyişle herkes değişik kademelerdeki, ihtiyaçlar tarafından motive edilmektedir.

İhtiyaçlar hiyerarşisinde (Sırasıyla: fizyolojik, güvenlik, sosyal, saygınlık, kendini tamamlama ihtiyacı) ihtiyaçların tatmin seviyesi birbirinden farklıdır. Durumu aşağıdaki şekil 2 de görmek mümkündür.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Şekil 2: Maslow’un İhtiyaçlar Hiyerarşisi

 

İnsan gereksinimleri dinamik bir yapı göstermektedir. Söz konusu dinamik hareketler, genellikle, doyum bulan bir gereksinim yerini derhal sonraki kademe gereksinmesinin alması biçiminde belirlenir. Bu yargı, bireyin, belli bir basamaktaki gereksinmesinin doyum bulmadan, daha üst basamakta bulunan gereksinmeyi hissetmeyeceğini ya da ona ulaşma çabası içine girmeyeceği anlamını taşır. Ancak insanın gereksinme basamaklarını çıkarken, bir üst basamağa yönelmesi için, o an bulunduğu basamaktaki gereksinmeyi % 100 oranında tatmin etmesi gerekmez. Zaten pratikte bu orana ulaşmak bir çok gereksinme için ortaktır.

Maslow Teorisi’ne Uluslararası Bakış

Dünya çapında yapılan araştırmalar, Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisi modelinin pek çok ülke insanı için geçerli olduğu sonucunu vermiştir. Bu yönde yürütülen araştırmalara örnek olarak, Haire, Ghiselli ve Porter tarafından 14 ülkeden 3641 yöneticinin katılımıyla gerçekleştirilen çalışmayı gösterebiliriz. Eski tarihli bir araştırma olmakla beraber, bu çalışma halen çalışan (employee) motivasyonuna ilişkin en kapsamlı ve en geçerli araştırma olarak kabul edilmektedir. Araştırmacılar, yaptıkları çalışmalar neticesinde Maslow hiyerarşisindeki 4 üst düzey ihtiyacın tatmin ihtiyacı ve önem ihtiyacı ile olan ilişkilerini tespit etmişlerdir. Güven ihtiyacı iki grupta incelenmiştir; ilk gruba kişinin özgüveni ve itibarı, ikinci gruba da özerklik, yani bağımsız olarak hareket edebilme isteği dahil edilmiştir.

Bu araştırmalar göstermiştir ki; tüm bu ihtiyaçlar konuyla ilgilenen insanlar için oldukça önemlidir. Yine bu araştırmalar özerkliğin (autonomy) ve kendini gerçekleştirmenin (self-actualization) en önemli ihtiyaçlar olduğunu ortaya çıkartmıştır. İlginçtir ki, bu araştırmaya katılan yöneticiler bu ihtiyaçların kendilerinin en az tatmin olabildikleri ihtiyaçlar olduğunu belirtmişlerdir. Bu da Haire ve arkadaşlarını şu kanıya götürmüştür;

“ Açıkça görülmektedir ki; tüm şirketler bütün düzeylerdeki çalışanları için bahsedilen ihtiyaçların tatmin edilmesi yönünde çaba göstermek durumundadır. Bu iki ihtiyaç, yöneticiler tarafından çok önemli olarak nitelendirilmekle beraber, bu kesimin bu yönden içinde bulunduğumuz zaman diliminde istenen düzeyde tatmin edilemediği ortaya çıkmaktadır.”

Daha sonraki yıllarda Doğu Asya ülkelerinde yapılan bir diğer çalışma yine benzer sonuçlar yaratmış ve bu ülkelerde çalışan yöneticilerin kendilerini, astlarının özerklik ve kendini gerçekleştirme yönündeki ihtiyaçlarının tatmin edilmesinde yetersiz buldukları ortaya çıkmıştır.

Bu iki araştırma da insan kaynakları motivasyonunu ülke ve coğrafya boyutlarıyla incelemenin önemini ortaya koymaktadır. Çok uluslu şirketler, bu bilgileri kullanarak çalışmalarının ülkeleri ve coğrafyaları ile olan bağlarını iyi incelemeli, strateji ve politikalarını da bu incelemelerin ışığında belirlemelidir.

Bazı araştırmacılar, Maslow’un modelinin, ihtiyaç sıralamasının değiştirilmesi yoluyla modifiye edilmesi gerektiğini savunmuşlardır. Bu görüşün temsilcilerinden biri olan Nevis, Maslow’un teorisinin batı-merkezli bir kültüre dayandığını ve bireylerin içsel ihtiyaçlarına eğildiğini savunmuştur. Oysa, doğu kültürleri daha ziyade toplumun ihtiyaçlarına eğilmektedir. Buna dayanarak Nevis, Çin Halk Cumhuriyeti’ne yönelik ihtiyaçlar hiyerarşisini aşağıdaki gibi 4 kademede toplamıştır;

  1. Ait olma ihtiyacı (Belonging)
  2. Fizyolojik ihtiyaçlar (Physiological)
  3. Güvenlik ihtiyacı (Safety)
  4. Kendini gerçekleştirme (Self-actualization)

Eğer bu sıralama doğruysa, Çin’de iş yapmak isteyen çok uluslu şirketlerin bu sıralamayı ve bu sırlamada yer alan ihtiyaçları ele almaları ve gözetmeleri gerekmektedir. Her durumda Nevis’in ortaya attığı fikir, çok uluslu şirketlerin motivasyona ilişkin strateji ve politikalarını ülkeye ait kültürel faktörleri de hesaba katarak yapma gerekliliğini ortaya çıkartması bakımından incelenmeye değerdir.

Diğer taraftan bazı uzmanlar, her ülke kültürünün pek çok alt kültürü barındırdığını ve herhangi bir iş ortamında bu alt kültürlerin hangisinin mevcut olduğu tam olarak bilinemeyeceğinden, bu tür genel kültürel ihtiyaç modellerinin motivasyon konusunda iyi bir yöntem olamayacağını savunmaktadır. Bunlardan biri olan Hollanda’lı Geert Hofstede, Haire’nin ve onunkine benzer yaklaşımları savunan araştırmacıların aksine, yalnızca yöneticiler ile ilgilenmek yerine, tüm organizasyonu kapsayan iş kategorilerinin oluşturulmasının ve motivasyon çalışmalarının bu kategoriler bazında sürdürülmesinin daha etkin bir yöntem olduğunu savunmaktadır. Hofstede’ye göre iş düzeyleri ile ihtiyaçlar arasında yakın bir ilişki mevcuttur. 19 farklı iş hedefini (work objectives) sıralamaları istenen 50 farklı ülkeden 60000 kişinin katıldığı bir anketten, Hofstede aşağıda sonuçlara ulaşmıştır;

· Profesyonellerin oluşturduğu kesim, Maslow’un modelindeki 4 üst düzey ihtiyacın tümünü seçmiştir.

· Memurların oluşturduğu kesim, Maslow’un modelindeki 4 orta düzey ihtiyacın tümünü seçmiştir.

· Vasıfsız işçilerin oluşturduğu kesim, Maslow’un modelindeki 4 alt düzey ihtiyacın tümünü seçmiştir.

· Yönetici ve teknisyenlerin oluşturduğu kesim, Maslow’un modelinde en az 1 üst düzey ihtiyacı seçmek suretiyle karışık bir tablo oluşturmuştur.

Kendini gerçekleştirmeye güven ihtiyacı profesyonellerin ve yöneticilerin sıralamalarında en üstlerde yer alırken, vasıfsız işçilerde bu üst sıraları, güvenlik, kazanç ve fiziksel çalışma koşulları almaktadır. Bu tespitler, iş düzeyleri yaklaşımının motivasyon üzerinde çok önemli etkileri olabileceğini ve hatta kültürel boyutu bile dengeleyebileceğini göstermektedir. Hofstede’nin de belirttiği gibi, işgücü motivasyonu konusunda, iş kategorileri arasındaki farklılıklar, ülkeler ve coğrafyalar arasındaki farklılıklardan daha önemli ve daha büyük olmaktadır.

Hofstede ve benzer düşünceleri savunan araştırmacılar, değişik ülkelerde insan kaynaklarının motivasyonuna ilişkin olarak,çok uluslu şirketlerin alt düzey personele fiziksel ödüller vermeye, orta ve üst düzey çalışanları içinse mücadele (challenge), özerklik (autonomy), kişisel yetenekleri kullanabilme (abilities) ve ekip çalışmasına (corporation) uygum ortamların yaratılmasına odaklanması gerektiğini önermişlerdir. Doğal olarak bu durum, üst düzey çalışanların maddi ikramiyelerle motive olamayacakları anlamını taşımamaktadır.

Bütün bunları toparladığımızda, ihtiyaçlar hiyerarşisi modelinin uluslararası insan kaynaklarının motivasyonu konusunda faydalı ve etkili bir yaklaşım olduğu konusunda daha ziyade ufak sayılabilecek şüphelerin olduğunu, ancak bu yöntemin de tek başına her şeyi açıklamaya muktedir olmadığını söyleyebiliriz. Diğer kapsam teorileri bu konuda daha ileri düzeyde anlama ve uygulama imkanı yaratmaktadır.

 

 

 

 

 

 

2.3. SÜREÇ TEORİLERİ

2.3.1. HERZBERG’İN ÇİFT FAKTÖR TEORİSİ (HİJYEN - MOTİVASYON)

Herzberg çalışanların ekonomik,sosyal ve duygusal varlıklar olduklarını belirtmektedir. Dolayısıyla iş tatminlerinin bu üç boyut tarafından belirlendiğini savunmakta ve her üç boyutun birlikte ele alınması gerektiğini ileri sürmektedir. Yaptığı araştırmalar sonucunda insanların iş tatminini artıran faktörler ile onları işte mutsuz kılan faktörlerin aynı olmadığını tespit etmiştir. Bu nedenle iş tatminini etkileyen faktörleri iki ana gruba ayırmıştır. Bunlardan ilki "Tatmin edici faktörler (motivasyon)" olarak adlandırılmış ve diğer grubu ise "tatmin sağlamayan faktörler (hijyen faktörler)" olarak ifade etmiştir. Motivatörlerin çalışanların işe ilişkin tutumlarını uzun dönemli olarak etkilerken hijyen faktörlerin daha kısa dönemde etkilediklerini belirlemiştir.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Şekil 3 : Herzberg’in çift faktör teorisi

( DAFT, s.541.)

Bu teoriye göre işe olan davranışları belirleyen faktörler pozitif ve negatif diye ikiye ayrılır. Bu faktörlerin ayırımı çeşit olarak değil, etki itibarıyla birbirinden farklıdır. Herzberg için gerçekleştirilmesi motive edici pozitif faktörler şunlardır:

• İşin yerine getirilmesi veya başarının sonuçlarını gözleme,

Bireyin yaptıklarının üstleri ve arkadaşları tarafından takdir edilmesi,

Bireyin tatmin olası için kendisinden ileri gelmelidir,

• Birey belli ölçülerde sorumluluk yüklenmelidir,

• İşte yükselme imkanını artırmak gerekir,

Bireyi geliştirme ile ilgili imkanlar yaratmak gerekir.

Hijyen faktörler motivasyon faktörlerin tersi değildir ve tatmin olma bir motivasyon kaynağı oluşturmaz. Fakat hijyen faktörler tatmin edilmezlerse sonuçta motivasyonların azalması ortaya çıkar. Hijyen faktörler de aşağıda olduğu gibidir:

İşgüvenliği,

Prestij,

• İşletme politikasının uyumlu olması,

Çalışma koşulları,

• İş ortamında adil olma,

• İş dışı sorunlar,

Bireyler arası ilişkiler,

Ücret artışları veya maaş artışları

Herzberg'in bu teorisi bazı eleştirilere uğramış bireyin,başarı düzeyinden çok, tatmin ve tatminsizlik üzerinde durulduğu belirtilmiştir. Ancak bu teori yöneticilerin motivasyonu anlamalarında önemli katkılar sağlamıştır.

 

 

 

 

 

 

F. Herzberg'in anket sonuçlarını aşağıdaki şekil üzerinde izleyebiliriz.

Herzberg’in Teorisine Uluslararası Bakış

Herzberg’in iki faktör teorisinin uluslararası açılımı iki kategoride incelenebilir. İlk kategori belirli bir ülkede Herzberg’in teorisinin ne kadar geçerli olduğu konusundaki çalışmaları, ikinci kategori ise iş tatmini üzerine çapraz-kültürel (cross-culturel) olarak yürütülen ve ülkeden ülkeye bu konudaki farklılıkları inceleyen çalışmaları içermektedir. Bu ikinci kategori doğrudan doğruya Herzberg’in teorisinin bir uzantısı olmamakla beraber, iş tatmini konusunun uluslararası insan kaynakları yönetimi alanındaki yerine ilişkin önemli ipuçları vermektedir.

Herzberg’in teorisini konu alan pek çok araştırma genellikle bu teorinin uluslararası boyutta doğruluğunu ispatlamıştır. Örneğin, George Hines Yeni Zelanda’da 218 orta düzey yöneticinin ve 196 maaşlı işçinin katıldığı ve 12 farklı iş faktörünün (job factors) derecelendirildiği bir anket çalışması yapmıştır. Buradan çıkan sonuçlara dayanarak, Hines, Herzberg’in modelinin farklı iş düzeyleri çapında geçerli bir görünüm verdiği sonucuna ulaşmıştır.

Benzer bir çalışma, 178 yöneticinin katılımıyla komşumuz Yunanistan’da gerçekleştirilmiştir. Yine Herzberg’in teorisinin geçerliliğini doğrulayan bu araştırma şu sonuçları vermiştir;

“ İş tatminsizliği konusunda, motivatör faktörlerden hiçbiri tatminsizliğin kaynağı olarak ortaya çıkmamıştır. Yalnızca hijyen faktörler adı verilen faktörler iş tatminsizliğine yol açmaktadır. Ayrıca motivasyon faktörlerinin iş tatminsizliğinden çok iş tatmini üzerinde etkili ve önemli olduğu saptanmıştır. Hijyen faktörler içinse tam tersi bir durum geçerlidir. Örneğin motivasyon faktörlerinin %66.8’i iş tatmini ile ilişkiliyken, hijyen faktörlerin yalnızca %36’sının iş tatminini etkilediği görülmüştür.

Kültürlerarası İş Tatmini Çalışmaları

Son yıllarda iş tatminine ilişkin kültürler arası çalışmalar da yapılmaktadır. Bu çalışmalar motivasyon faktörlerinin iş tatmininde hijyen faktörlerden daha önemli olduğunu ortaya koymuştur. Bunlardan birinde, 4 farklı ülkeden MBA öğrencilerine İş Oryantasyon Envanteri (Job Orientation Inventory) sunulmuş ve onların cevapları alınmıştır. Tablo 12.5’de görüldüğü gibi, motivasyon faktörleri listenin üst sıralarında yer alırken, hijyen faktörler kendilerine ancak alt sıralarda yer bulabilmişlerdir. Buradaki kritik husus, farklı bir kültürden gelmelerine rağmen, Singapur’lu öğrencilerin de benzer cevapları vermiş olmalarıdır.

Daha kapsamlı diğer bir çalışma ise farklı kültürlere mensup yöneticilerin astlarından beklentilerini ve isteklerini (job outcomes) tespit etmeye çalışmıştır. Gerekli bilgiler Kanada, İngiltere, Fransa ve Japonya’daki yönetici geliştirme programlarına katılan alt ve orta düzey yöneticilerden toplanmıştır. Araştırmacılar 15 farklı beklentinin (outcome) birbirlerine göre önem derecelerini ve bunların her birinin yöneticileri ne ölçüde tatmin ettiğini belirlemeye çalışmışlardır.

Araştırmadan elde edilen bulgular, özetlemek gerekirse, işin içeriğinin işin koşullarından daha önemli olduğunu ortaya çıkartmıştır. İşin koşullarına (çalışma ssatleri, çalışma şartları, ücretler, ikramiyeler, terfiler vb.) ilişkin faktörler çoğu durumda işin içeriğine (sorumluluk, başarı, işin kendisi vb.) ilişkin faktörlerin altında yer almıştır. Elde edilen bulgular ayrıca bu 4 farklı ülkeye mensup yöneticilerin iş çıktılarına (outcome) verdikleri önem ve de bu çıktılarla orantılı olarak işten aldıkları tatmin gibi kriterlerde önemli farklılıklar arz ettiklerini göstermiştir. En ciddi farklılıklar ise Fransızlar ile İngilizler arasında gözlemlenmiştir. Sonuç raporunun buna ilişkin bölümünde şöyle denmektedir;

“ Sonuçlar göstermektedir ki; İngiltere’de performansı arttırmaya yönelik çalışmalarda işin içeriğine, koşullarından daha fazla önem verilmesi gereklidir, zira işin içeriğine dönük değişimler bu ülkede koşullara yönelik değişimlerden daha değerli görülmekte ve daha etkili olmaktadır. Diğer taraftan Fransa’da iş koşulları, güvenlik ve yan ödemeler gibi, diğer şartlardan daha önemlidir ve bu ülkede iş koşullarına ilişkin faktörlerdeki değişimler daha etkin birer motivasyon aracı olacaklardır.”

Özetlemek gerekirse; Herzberg’in iki faktör teorisi uluslararası platformdaki araştırmaların sonuçları vasıtasıyla Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisi modelini destekler görüntü vermektedir. Yine de Maslow’un teorisinde de olduğu gibi, Herzberg’in teorisi de çok uluslu şirketler tarafından her ülke için ayrı olarak ele alınmalı ve değerlendirilmelidir. Fransa’daki durum gibi istisnalar olmakla beraber, kural olarak, Hofstede’nin de belirttiği gibi, motivasyon yönünden, işin içeriği işin koşullarından daha üstün ve önemlidir diyebiliriz.

 

2.3.2. V.H VROOM’UN BEKLEYİŞ TEORİSİ

Diğer teoriler motivasyonu ihtiyaçlara göre açıklarken, bu teori bireyin gösterdiği davranışın karşısında kendisi için ödül sayılan bir sonuç elde etmesi, yani umduğunu bulması karşısında benzer davranışı göstermesiyle ilgilidir. Eğer birey umduğunu bulamaz ise aynı davranışı tekrar etmeyecektir. Bunu bir formülle gösterebiliriz:

M= İş motivasyonu

E = Bekleyiş

1= Araçsallık

V= Valens

Bu kavramların anlamları aşağıdaki gibidir:

İki faktör (Valens ve Bekleyiş) motivasyonu belirler. Bu faktörlerden biri yok ise kişi motive olmayacaktır.

Bekleyiş teorisinin üçüncü kavramı olan araçsallık (instrumentalite), kişinin gösterdiği verimliliğin belli sonuçlara ulaşmasıdır. Başka bir deyişle, kişi gösterdiği performans sonucu bir ödül alabilir. Bu ödüllendirme birinci kademe sonuç olarak adlandırılabilir. Bunu bir örnekle açıklarsak, kişi başarısı sonucunda yüksek bir maaş alabilir. Bu maaş artışı ikinci kademe sonuç olarak adlandırılan amacın elde edilmesini sağlayan bir araçtır. Bir yerde birinci kademe sonuçların ikinci kademe sonuçlara ulaştıracağı konusunda kişinin sahip olduğu sübjektif ihtimali ifade etmektedir. Örneğin, bir işletmede yönetici olarak çalışmayı arzulayan lise mezunu bir kişiyi düşünelim. İşçi bir babanın çocuğu olduğu için işçi statüsünde çalışmayı kesinlikle istemeyen ancak yetersiz eğitim nedeniyle yönetici olamayacağını bilen bu kişide amaca yönelik hiçbir güdülenme olmayacaktır. Çünkü çok arzu etmesine rağmen yüksek performans gösterse bile işçi statüsünden yöneticiliğe geçemeyeceğine inanmaktadır. Dolayısıyla bir sonuca ulaşmayı arzulama derecesi güçlü olmakla birlikte düşük bekleyiş nedeniyle motivasyon ortaya çıkamamaktadır. Bekleyiş teorisi bireylerin amaçları ile işteki davranışları arasındaki ilişkiyi açıkladığı için bu teoride bireylerin eğitilmesi, örgütle ilgili engellerin kaldırılması, gerekli güvenin ve ödüllerin sağlanması konusunda üzerine düşen görevleri yerine getirmesi gerekir. Böylece bireylerin motivasyonuna katkıda bulunacaktır.

 

2.3.3. J.S ADAMS’IN EŞİTLİK TEORİSİ

Bu Teorinin özü bireyin kendi kurumunda başka bir bireyle veya kendi durumunda olan başka bir organizasyonda çalışan kişinin durumu ile kendisini karşılaştırması ve iş ortamı ile ilgili algıladığı eşitlik veya eşitsizlikle ilgilidir. Eğer kişi iş ilişkilerinde aynı muameleye tabi olduğu düşüncesinde ise motivasyon olumlu yönde olacaktır. Bunu kişinin kazanç ve gayretleri yönündeki algıları ile ilgili olarak bir rasyo şeklinde gösterebiliriz.

 

Bireye göre bir eşitsizlik varsa bu durum çeşitli huzursuzluklar yaratacaktır. Bu konuda yöneticiye düşen çeşitli görevler vardır. Özellikle değerlendirmelerde objektif olmak zorundadır. Her şeyden önce eşit gayretleri eşit şekilde ödüllendirmek gerekir.

 

2.4. MOTİVASYONDA DESTEK TEORİSİ ( REINFORCEMENT THEORY)

Destek teorisi en basit tanımıyla davranış ve onun sonucu arasındaki ilişkiye dayalı bir motivasyon teorisidir. Destek yaklaşımı, kapsam ve süreç teorilerinde tanımlanan çalışan ihtiyaçları ve düşünce süreçlerini bir kenara iter. Anında uygulanan ödüller ve cezalarla, çalışanların iş yaparken sergiledikleri davranışları değiştirmeyi veya düzeltmeyi amaçlar.

2.4.1. Destekleyici Araçlar

Davranış düzeltmesi, insan davranışını düzeltmede kullanılan destek teorisinin yararlandığı bir dizi tekniktir. Davranış düzeltmesindeki temel kabul, olumlu şekilde desteklenen davranışın tekrarlandığı ve desteklenmeyen davranıştan vazgeçildiği şeklindeki etki kanunudur. Destekleme, sergilenen bir davranışın tekrarlanması yada engellenmesine neden olan herhangi bir şeydir.

Dört destekleme aracı; pozitif destekleme, engellemeyi öğrenme, cezalandırma ve tükenme (extinction) dır. Her destekleme aracı, kişinin davranışı sonucunda olumlu yada olumsuz bir olayın uygulanmasıyla yada geri çekilmesiyle sonuçlanır. Bunlar aşağıdaki şekilde özetlenmiştir.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Şekil 4: Destekleme ile davranışın değişmesi

2.4.2. Destekleme Çizelgeleri

Bu teoriyle ilgili yapılan araştırmaların çoğu destekleme davranışının zamanlamasının çalışanın öğrenme hızı üzerinde etkili olduğunu kanıtlamıştır. Destekleme çizelgesi, desteklemenin gerçekleşme aralığı ve sıklığıyla ilgilidir.

Bir destekleme çizelgesi, çalışanların iş davranışları üzerinde maksimum etki yapması yönünde seçilebilir. Bir tane devamlı ve dört tane kesikli olmak üzere toplam beş temel destekleme çizelgesi vardır.

Tablo 3: Destekleme çizelgelerinin özellikleri

Destekleme Çizelgesi

Desteğin Yapısı

Uygulandığında Davranışa Etkisi

Uygulanması Bırakıldığında Davranışa Etkisi

Örnek

Devamlı

Her olumlu davranışın ödüllendirilmesi

Yeni davranışın çabuk benimsenmesini sağlar.

Hızlı Tükenir

Övgü

Sabit Aralıklı

Sabit zaman aralıklarında ödüllendirme

Ortalama ve düzensiz performans sağlar.

Hızlı Tükenir

Haftalık ödeme çeki

Sabit Oranlı

Sabit miktardaki çıktının ödüllendirilmesi

Çok hızlı olarak çok yüksek ve sabit Performans sağlar.

Hızlı Tükenir

Parça başı ücret sistemi

Değişken Aralıklı

Değişik zaman aralıklarıyla ödüllendirme

Ortalama seviyede ve sabit performans sağlar.

Yavaş Tükenir

Her ay rassal zaman aralıklarında verilen ödüller ve performans takdiri

Değişken Oranlı

Değişen miktarlardaki çıktının ödüllendirilmesi

Çok yüksek Performans sağlar.

Yavaş Tükenir

Satış görüşmelerine bağlı satış ikramiyelerinin rassal çeklerle verilmesi

 

2.5. MOTİVASYON TEORİLERİNDE YENİ GÖRÜŞLER

Klasik motivasyon teorileri çalışanların aynı zamanda birden çok sorumluluğu başarıyla taşımaya çabaladığını ve duyguların motivasyon üzerindeki etkilerini açıklamaz. Oysa günümüzde her birimizin üstlendiği bir çok görev vardır. İyi bir anne, sevilen bir eş, yaralı bir evlat, iyi bir arkadaş, duyarlı bir vatandaş, başarılı bir çalışan ve mutlu bir insan olmak yüklendiğimiz görevlerimizden bazılarıdır.

İnsan bir çok görev üstlenmeye çabalasa da bunların hepsini başarabilecek yeterli motivasyona sahip değildir. Duygular ( heyecan, korku, mutluluk, istek, heves… vb. ) hangi benliğimizin motivasyona ihtiyacı olduğunu işaret eder. Bir kere motivasyon ihtiyacı olan benliğimizi belirledikten sonra da duygularımız bize motivasyon sırasında da yardımcı olmaya devam eder. Klasik teoriler, insanların motive edilmesi gereken bir çok benliği olduğunu ve duyguların motivasyondaki önemini dikkate almaz.

Klasik teoriler bu durumlara açıklama getirememektedir. Ruhsal durumumuzun iş motivasyonunu etkilediği açıktır. İnsanlar hangi benliklerini motive etmek istediklerine duyguları ile karar verirler. Klasik teoriler karar verme aşamasını dikkate almazlar. Çalışanların duygularının motivasyona olan etkisini göz ardı etmemeliyiz. Duygular motive edilecek olan benliğin değişmesine sebep olabildiği gibi karar verilmiş olan benliğin motivasyonunda da önemli rol oynar.

Ruh Durumu ve Üretkenlik

Rexford Hersey, 1932 yılında yaptığı bir çalışmada, çalışanların ruh durumu ve üretkenlikleri arasında bir bağ bulmuştur. Bu bağ aşağıdaki şekilde görülebilir.

Şekil 5: Motivasyon ve Ruh Durumu İlişkisi

 

Modern görüşte insanların iki şekilde motivasyonu söz konusudur. İlki motive edilecek benliği seçmekte etkili olan, işe başlama güdüsü, diğeri ise benliğimizi seçtikten sonra konumumuzu korumak ve geliştirmek için kullandığımız, işi sürdürme güdüsüdür. Bu güdülerin benlikler ile olan ilişkisini aşağıdaki şekil açıklamaktadır.

 

Şekil 6: Duyguların Motivasyon ile ilişkisi

3. MOTİVASYON İLKELERİ

Yukarıda bahsettiğimiz motivasyon teorileri doğrultusunda yöneticinin astlarını motive etmesinde şu ilkelere uyması gerekir :

- Bireylere gereken değeri verip, onları cesaretlendirmek ve teşvik etmek,

 

4. MOTİVASYONDA ÖZENDİRİCİ ARAÇLAR

Motivasyonda temel amaç işgören istekli, verimli ve etkili çalışmasını sağlamaktır. Bunun için yöneticiler tarafından çeşitli özendirici araçlar kullanılır. Ancak bu araçlar her yerde ve her zaman aynı etkiyi göstermezler. Bir kişi için özendirici olan araç bir diğeri için aynı anlamı taşımayabilir. Motivasyonda yaralanılan özendirici araçların etkinliği aynı zamanda işletmeleri yönetenlerin anlayış ve davranışlarına da bağlı olduğu söylenilebilir. Buna bağlı olarak bir işletmede uzun yıllar başarılı olmuş bir yönetici başka işletmeye geçtiğinde başarılı olmayabilir. Bu konuda Herzberg’in yapmış olduğu araştırmada da görmüş olduğumuz gibi işgörenleri doyumsuzluğa iten en önemli etken izlenen yönetim politikasıdır. Merkezcil ve geleneksel yönetim anlayışı içinde motivasyon büyük ölçüde ekonomik araçların kullanılmasına ve sıkı denetime tabiidir. Oysa merkezcil olmayan modern yönetim anlayışı ile yönetilen işletmelerde ekonomik araçlar kadar sosyo-psikolojik ve yönetsel araçlara eşit ölçüde yer verilir. Uzun dönemde bu ikinci yönetim politikasının motivasyon konusunda daha başarılı olduğu söylenebilir. Motivasyon araçları:

4.1. Ekonomik Araçlar:

İşletmenin kuruluş nedeniyle işgörenlerin çalışma nedeni özde ekonomik temele dayanır. Bu nedenle motivasyonda ekonomik özendirme araçları diğer araçlardan etkilidir. Motivasyonda ekonomik özendirme araçlarını; ücret artışı, pirimli ücret, kara katılma, para ödülü verme olarak dört kategoride inceleyebiliriz.

 

4.2. Psiko-sosyal Araçlar

Bütün yöneticiler “işgörenler aldatılmaksızın ve sömürülmeksizin çalışılmaya nasıl isteklendirilebilir?” sorusunun cevabını vermeye çalışmalıdır. Toplumlar çoğu kez sömürünün olmadığı hakça bir düzenin özlemini çekerler. Bu sömürü ekonomik olduğu kadar psiko-sosyolojik de olabilir. Sosyal varlık olma gerçeğini benimser gibi gözükmek isteyen bazı yöneticiler işgörenlere tatil, mola, eğlenme gibi sosyal olanaklar sağlayarak sosyal sömürü yapma yolunu seçebilirler.

Yöneticilere durum ve koşullara göre yararlanabilecekleri psiko-sosyal içerikli araçlardan tek tek söz edilebilir. Bu araçların ne zaman, hangi ölçüde ve nasıl bir bileşim içinde kullanılması gerektiği konusunda ortaya atılmış bir teori henüz yoktur. Beklenen odur ki, her yönetici kendi düşünce ve yönetim anlayışına, işletmenin koşullarına ve çalışanların psiko-sosyal yapılarına göre, üstelik sürekli değişen kompozisyonda bu araçlardan yeri geldiğince yararlanmasıdır. Bu araçlar arasında şunlar sayılabilir;

  1. Çalışmada bağımsızlık: Bu kavram işgörenlere sınırsız özgürlük verilmesi anlamına gelmez. Böyle bir uygulama varsa örgütte otoriteden söz edilemez. Ancak işgörenlerin ilgi ve yeteneklerini psiko-teknik aracılığı ile saptayıp, hiç değilse o alanda ve belirli ölçüde çalışma özgürlüğü tanımakta yarar vardır. Böylece kişisel yetenekler, yaratıcı ve yapıcı güç ortaya çıkarılabilir.
  2. Sosyal Katılma: Tüm işgörenler işletmeye girdikleri ilk günden başlayarak çeşitli sosyal gruplara girer. Bu bir gereksinmedir. İşgörenler bir grup tarafından kabul edilme gerçeğine ulaşamazlarsa işlerini bırakmak zorunda dahi kalabilirler. Öte yandan grup içi ilişkilerden hoşnut olan işgören daha üretken olacaktır.
  3. Değer ve Statü: İşgören sadece gruba katılmakla doyuma ulaşmaz. Yöneticiler ve grup üyeleri tarafından takdir edilme, beğenilme ihtiyacı da duyar. Kendini başkalarıyla karşılaştırarak işyerindeki yerini ve rolünü saptamaya çalışır. İşletme tarafından verilecek statü işgören için çok önemlidir.
  4. Gelişme ve Başarı: Birçok kişi işletmeye girdikten hemen sonra kısa zamanda yükselme ve gelişme olanaklarını araştırır. İşgörenler işletme içi ve dışı eğitim olanaklarından yaralanılarak kendilerini donatırlar. Yeteneklerinin gelişmesinden ve gelişen yeteneklerinden işletmenin yararlanmasını görmekten mutlu olurlar. Çünkü içinde bulundukları örgüte ve topluma yararlı olduklarını hissederler. Çalaşanların nelere ihtiyaç duyduklarının, nasıl bir çalışma ortamı istediklerini, şimdiki durumdan memnunolup olmadıklarını, ve çeşitli önerilerini alamak için Ek: örnek anket gibi bir anket uygulaması yapılabilir.
  5. Çevreye Uyum: İşgören çalıştığı çevrenin fiziksel koşullarına olduğu kadar sosyo-psikolojik koşullarına da uymak zorundadır. Örgüt içinde içine kapanık bir yapı sergileyenler ne kendilerine ne de örgüte yarar sağlayamazlar. Burada önemli rol yöneticilere düşer. Yönetici, yeni gelen ya da yer değiştiren işgörenlere her konuda yardımcı olmalı, gerekli ve yeterli bilgileri vermeli, çalışma arkadaşları ile en kısa zamanda kaynaşmasını sağlamalı ve böylelikle grup dışında kalmasını önleyici önlemleri bilinçli ve düzenli bir şekilde uygulamalıdır.
  6. Öneri Sistemi: En etkili araçlardan biridir. Öneri sistemi ayrıca işletmede demokratik yönetime geçişin en belirgin göstergesidir. İşletmede çalışan kesim düşünce ve önerilerini özgürce ortaya koyabiliyorsa ve bu öneriler ciddiye alınarak yararlı görülenler uygulamaya konuluyorsa işgörenlerde tatmin seviyesi ve örgüte bağlılık artacaktır.
  7. Psikolojik Güvence: Çalışma atmosferine bağlıdır. Bu atmosferi içinde işin temposu, doğası ve çevresi psikolojik güvence konusunun ilgi alanı içine girer. Bu konuda ortaya çıkan gereksinmeleri karşılamayan işletmeler son derece yetersiz insan ilişkileri imajı yaratırlar.
  8. Sosyal Uğraşlar: İşgörenlerin boş zamanlarını değerlendirmek amacıyla işletmeler sportif uğraşlar, geziler, kütüphane, özel günler ve eğlenceler gibi aktiviteler yaratmalıdırlar.

 

4.3. Örgütsel ve Yönetsel Araçlar

Motivasyonda özendirici araçlar olarak örgütsel ve yönetsel içerikli bazı araçlardan yararlanmak olasıdır. Bu araçlardan ilgi çekici birkaçın incelemeye çalışacağız.

  1. Amaç Birliği: İşletme yönetiminin en önemli işlevi, örgüt olarak işletme amaçları ile işgörenlerin amaçları arasında denge sağlamaktır. Örgütsel başarı insanı sömürmekle değil insanı kazanmakla olmalıdır. İşgörenleri fiziksel, düşünsel ve duygusal yapılarıyla bir bütün olarak değerlendiren yöneticiler önce işverenlerin çalışma amaçlarını yakından tanımakla ve sonra davranış biçimlerini değerlendirmekle işletmeye yararlı elemanlar kazanma şansını elde ederler. Amaç birliği örgütsel birliğe yol açar. Amaç birliği kendinden oluşmaz, yaratılır. Bu birliğin yaratıcısı ise yöneticiler olmalıdır.
  2. Yetki ve Sorumluluk Dengesi: İşletme yöneticisi her konuda tek başına karar verme ve tüm işgörenleri denetleme yeteneğine sahip olamaz. Bu durumda yetkilerinin bir bölümünü bir alt basamak yöneticilerine, onlarda gerektiğinde daha alt basamaktakilerine devrederler. Yetki devrinden kaçınılırsa sorumluluk alanı oldukça genişler, böyle bir durumda da yetki ve sorumluluk dengesizliği ortaya çıkar. Çağdaş işletmeler merkezcil yönetimden uzaklaşarak işgörenlere kendi yetki alanları içinde bağımsız karar alma özgürlüğü tanır. İşgören için en iyi eğitim yolu sorumluluk yüklemektir. Birey karar çevresinin genişlemesi ve bağımsızlaşması oranında kişiliğine kavuşur ve moral düzeyi yükselir.
  3. Eğitim ve Yükselme: Eğitim ve yükselme olanaklarının planlı ve düzenli bir biçimde işgörenlerin yaralanmasına sunabilen işletmeler aynı zamanda etkili bir işe özendirme aracını da devreye sokarlar. Eğitimde fırsat eşitliği ilkesini uygulayarak elemanlarını bir yandan mesleki bilgi öte yandan sosyal ve insancıl ilişkilere dönük eğiten işletmeler, işgörenlerin güven duygusunu ve kuruma bağlılığını artırabilirler. Eğitime bağlı olarak kariyer planlaması sunabilen işletme her işgörenin en büyük arzusudur.
  4. Kararlara Katılma: Bugün en çok konuşulan motivasyon tekniği katılmalı yönetimdir. Bu yolla işgörenler kendilerini etkileyen kararlarda etkin yol oynayabilmektedir. İşgörenin görüşlerini almak göstermelik bir şekilde yapılmamalıdır. Fikirler incelenmeli, uygun olanlar hayata geçirilmelidir. Fikirlerinin dikkate alındığını bilen işgören işletmeye daha sadık olacak ve yaratıcılığını artıracaktır.
  5. İletişim: İletişim kanallarının sürekli açık tutulması ve işgörenlere bu kanallardan sürekli bilgi verilmesi, işgörenlerin en çok üzerinde durdukları isteklerden biridir. İşgörenlerce bilgi sunmakla ilgi göstermek eşanlama gelmektedir. İşgörenlere açık bir iletişim politikası izleyen işletmelerde ilişkilerin dikey ve yatay düzeyde yoğunlaşmış olması çok iyi bir atmosferin oluşmasına yardımcı olur. Böyle bir atmosfer içinde işgörenleri işe daha verimli ve etkin biçimde yöneltmek daha da kolaylaşır. Aynı zamanda örgütte işbirliği ve dayanışmanın yaratılmasına yardımcı olur.
  6. İş Genişletme: İş genişletme aşırı işbölümünün neden olduğu stresi yenmek için bir işgöreni tek ve küçük bir iş yapmak yerine birbirine benzer işleri yapmasına olanak tanıyan yeni bir düzenlemeye gitmektir. Şema üzerinde izlemek gerekirse:
  7.  

     

     

     

     

     

     

     

    Şekil 7: İş Genişletme

    İşin genişletilmesi, işgörenin birden çok iş yapmasına yol açtığından sıkılma azalır, motivasyon artar.

  8. İş Zenginleştirme: İş zenginleştirmede birbirinden farklı nitelikteki işler, dikey düzeyde aynı kişi tarafından yapılır ve özellikle yeni yetki ve sorumluluklar yüklenir. Bu durumda işin akışı ve denetimi üzerinde kişiler daha çok söz sahibi olacak ve çalışma isteği artacaktır. İş zenginleştirme tekniği şema üzerinde aşağıdaki gibi izlenebilir.
  9. Şekil 8: İş Zenginleştirme

  10. Yarı Otonom Çalışma Grupları: İşgörenler kişisel çalışmadan çok grup çalışmasına ilgi duyar ve özenirler. Bu gerçeğe dayanarak insanı makineyle baş başa bırakmak yerine grup çalışmasına yöneltmek kuşkusuz moral artırıcı bir etki yapacaktır. Bu amaçla, işe bağımsız ve kişisel çalışma yerine, gruba yarı bağımsızlık veren ve toplu çalışma düzeni getiren yarı otonom gruplar devreye sokulmaktadır. Bu şekilde yüksek moral ve işbirliği içinde verimli çalışılır.
  11. Fiziksel Koşulların İyileştirilmesi: Evinden sonra en geniş zamanını işletmede geçiren işgören çalıştığı yerin iç açıcı nitelikte olmasını ister. Işıklandırma, ısınma, havalandırma, gürültü işgörenin çalışma isteği ve temposunu önemli ölçüde etkilemektedir. İşyerlerinde gerekli ergonomik standartlar sağlanmalıdır.

 

5. MOTİVASYONDA İŞ DİZAYNI

İş, bir organizasyondaki tek bir çalışanın başarmakla yükümlü olduğu birim görevdir. İşler önemlidir, çünkü her bir parçasının performansı, çalışanların ihtiyaçlarına yönelik ödüller kazanmalarını sağlar. yöneticilerin bilmesi gereken bir husus da bir işin nitelikleridir. İş dizaynı, üretkenliğin ve tatminin sağlanması için motivasyon teorilerinin işin yapısına uygulanmasıdır. İş dizaynıyla ilgili yaklaşımlar genel olarak; iş basitleştirme, iş rotasyonu, iş genişletme ve iş zenginleştirme olarak sınıflandırılabilir.

 

5.1. İş Karakteristikleri Modeli

İş dizaynına bir başka yaklaşım, Richard Hackman ve Greg Oldham tarafından geliştirilen iş karakteristikleri modelidir. İşlerin değiştirilmesiyle, hem çalışanların iş deneyimlerinin kalitesinin hem de üretkenliklerinin artması amaçlanır. Hackman ve Oldham’ın araştırması yüzlerce işin dizaynını iş karakteristikleri modelinde (job characteristics model) ortaya koymuştur. Bu, aşağıdaki şekilde görülmektedir. Model, üç temel parçadan oluşur: temel iş boyutları, kritik psikolojik durumlar ve çalışanın büyüme-ihtiyaç katsayısı (employee growth-need strengt).

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Şekil 9: İş karakteristikleri modeli

 

 

 

 

 

 

 

 

SONUÇ

Motivasyon yönlendirici bir güçtür. Bu gücü kullanmakta tepe yönetiminin işidir. Uluslararası arenada yer alan işletmelerde bu gücü kullanmak oldukça zordur. Çalışanları motive edebilmek için öncelikle onların sahip olduğu kültürü tanımak, özelliklerini bilmek gerekir. Farklı kültürlere sahip bu çalışanların nelerden ve bunları nasıl olmaktan hoşlandıkları bilinmelidir. Farklı uluslardan, farklı kültürlerden oluşmuş çalışanları motive etmek oldukça zordur. Motivasyon ve kültür arasında doğrudan bir ilişki sözkonusudur.

Motivasyon denildiği zaman akla ilk gelen kavramlar ücret, prim, kara katılma, vb. maddi unsurlardır. Ama maddi unsurlar kadar önemli olan kararlara katılma, yılın elemanı seçilme, vb. manevi unsurlar da söz konusudur.

Az gelişmiş olan ülkelerde genellikle maddi faktörler ön plandadır. Çünkü bu ülkelerde henüz temel unsurlar yeteri kadar sağlanmamıştır. Kişi öncelikle bunu sağlamak için maddi araçlara yönelecektir. Çokuluslu bir firmanın tepe yönetimi bunu göz ardı edip de manevi unsurlarla işe başlarsa etkili bir sonuç alamayacaktır.

Gelişmiş ülkelerde ise belli bir hayat standardı sağlanmış olduğundan buradaki çalışanlar için bunlar “motive edici” olmaktan çıkıp “olmazsa olmaz” halini almıştır. Burada daha çok yaratıcı özelliği olan çalışanları başarıya ve farklılığa yöneltecek faktörler önem kazanmaktadır.

Göz önüne alınması gereken bir diğer nokta da farklı kültürlerdeki çalışma ortamı ve informal ilişkilerdir. Örneğin Japon kültüründe takım çalışması ve birlikte hareket etmek çok önemlidir. Amerika’da ise bireysel davranışlar ve bireysel hareket etme yaygındır. Yönetimin bunları bilip ona uygun davranışları seçmesi gerekir.

 

 

 

 

 

 

EK: ÖRNEK ANKET

1. İŞİNİZ

1.1.

  1. İşinizdeki uzmanlığınızı arttırabilmek sizin için ne kadar önemli?

  2. –2 –1 0 1 2

    Aşağıdaki alanlarda daha fazla eğitim almakla özel olarak ilgileniyorum:

  3. İşinizi yaparken kişiliğinizi geliştirmek için fırsat elde edebilmek sizin için ne

kadar önemli (örneğin, başkaları ile iletişim kurmakta, sürtüşmeleri çözmekte, rahatlama tekniklerin de eğitim görmek gibi) ?

–2 –1 0 1 2

1.2.

a) İşletme size kendi özel alanınızda eğitim görmeniz için ne kadar olanak sağlıyor?

–2 –1 0 1 2

b) İşletme size insani gelişim için ne kadar olanak sağlıyor ?

–2 –1 0 1 2

1.3.

İşinizdeki kişisel mutluluğunuzu nasıl değerlendirirsiniz?

–2 –1 0 1 2

 

  1. HEDEF VE STRATEJİ

2.1.

Kendi sözcüklerinizle, işletmenin asıl hedefinin ne olması gerektiğini düşündüğünüzü anlatın.

2.2.

Kendi sözcüklerinizle, işletmenin bu hedefe ulaşmak için yönetimin mücadele stratejisinin ne olması gerektiğini düşündüğünüzü anlatın.

3.YENİDEN ÖRGÜTLENME HAKKINDA DÜŞÜNCELER

3.1.

Bir işletmenin personeli çoğunlukla yeniden örgütlenmenin yararına kuşkuyla bakar.

  1. Siz, işletme içinde bu tür olumsuz düşüncelere rastladınız mı?

Evet Hayır Bilmiyorum

b) Eğer yanıt evet ise:

Hangi düşünceler?

Bunun nedenleri sizce nedir?

3.2.

Yönetim veya kendi şefiniz, değişimi bir tehdit değil de bir yarış olarak kabul etmesini sağlamak için personeli sizce nasıl motive edebilir?

3.3.

Bunun için siz ne yapabilirsiniz?

4.PROJE GRUPLARINDA ÇALIŞMA

4.1.

Size göre proje grubu amaca uygun çalışıyor mu?

–2 –1 0 1 2

4.2.

Bunu geliştirmek için önerileriniz var mı? Neler?

4.3.

Grup lideriniz/ şefiniz sizin fikrinizi dinliyor mu

–2 –1 0 1 2

 

4.4.

Olup bitenlere etkin olarak katılma olanağınızı nasıl değerlendiriyorsunuz?

–2 –1 0 1 2

4.5.

İşletme içindeki enformasyon akışını nasıl değerlendiriyorsunuz?

- Çok erken

- Çok geç

4.6.

Bölüm toplantılarının (uzmanlık alanları üstüne) niteliğini (kalitesini) nasıl buluyorsunuz?

- Çok otoriter

- Zayıf bir yapıya sahip

- Çok hantal

- Başka sorunlar

4.7.

Çalışma yöntemleri ve teknikleri:

5.ÜSTLER VE PERSONEL ARASINDAKİ İLİŞKİLER

5.1.

Şu anki üstünüz iyi bir dinleyici mi?

–2 –1 0 1 2

5.2.

Şu anki üstünüz sizin önerilerinize uymadığı zaman neden gösteriyor mu?

–2 –1 0 1 2

5.3.

Personelin bir üyesi olarak karar alma sürecine dahil ediliyor musunuz?

–2 –1 0 1 2

5.4.

Personel üyeleri arasında farklı muamele gören var mı?

Evet Hayır Bilmiyorum

Yanıt evet ise:

5.5.

Personel toplantılarının kalitesini nasıl değerlendiriyorsunuz?

  1. Toplantının biçimi
  2. –2 –1 0 1 2

  3. Planların yürürlüğe konması
  4. –2 –1 0 1 2

  5. Bir personel toplantısından kişisel olarak ne bekliyorsunuz?
  6. Yenilik için somut önerileriniz var mı? Neler?

5.6.

Sizden istenen şeylerin sizin gerçek potansiyelinize denk düştüğünü düşünüyor musunuz?

 

6.İLETİŞİM

6.1.

Sizce işgörenler bir şey hakkında düşündüklerini, bu tartışmalı bir konuyla ilgili olsa bile, açıkça ifade edebilecek kadar kendilerini güvenli hissediyorlar mı?

–2 –1 0 1 2

 

6.2.

Sizin için övgü ve onaylanma ne kadar önemli?

–2 –1 0 1 2

6.3.

Gündelik bazda hak ettiğiniz ve beklediğiniz olumlu tepkileri alabiliyor musunuz?

–2 –1 0 1 2

6.4.

Bir şeyler öğrenebileceğiniz yapıcı bir eleştiri almak sizin için ne kadar önemli?

–2 –1 0 1 2

6.5.

Bir hata yaptığınızda gündelik bazda yapıcı bir eleştiri alıyor musunuz?

–2 –1 0 1 2

6.6.

Şu anki üstünüz yaptığınız işle yeterince ilgileniyor mu?

–2 –1 0 1 2

6.7.

Bir hata yaptığınız zaman çok fazla özele inmeyen ve abartılmış (olumsuz) eleştiri aldığınızı düşünüyor musunuz?

–2 –1 0 1 2

6.8.

Çalışma ortamın nasıl değerlendiriyorsunuz?

–2 –1 0 1 2

6.9.

Fazlaca bir büro politikası ve kaba dedikodu var mı?

Evet Hayır Bilmiyorum

 

7.MOTİVASYON

7.1.

Sizi ne motive eder?

7.2.

Motivasyonunuzu ne bozar?

7.3.

İşinizden daha fazla zevk alabilmeniz için şu anki üstünüz ne yapabilir?

7.4.

İşinizden daha fazla zevk alabilmeniz için kendiniz ne yapabilirsiniz?

8.YÖNETİM VE PERSONEL GELİŞİMİ

8.1.

Şirket içi önlemleri

  1. Yönetim eğitimiyle ilgili olarak nasıl buluyorsunuz?
  2. –2 –1 0 1 2

  3. İnsani gelişimle ilgili olarak nasıl buluyorsunuz?

–2 –1 0 1 2

8.2.

Yöneticilerin ve personelin aynı eğitim değerlendirmesine katılmalarının arzu edilir birşey olduğunu düşünüyor musunuz?

–2 –1 0 1 2

8.3.

Yönetim ve personel gelişimi için önerileriniz var mı? Lütfen bunları açıkça belirtin?

 

 

YARARLANILAN KAYNAKLAR