İçindekiler

Kültür Nedir

Kültür Katmanları

Dış Katman: Sarih Ürünler

Orta Katman: Normlar ve Değerler

Çekirdek: Var Olmaya İlişkin Varsayımlar

Kültür Eylemlerimizi Yönlendirir

“Bir Normal Dağılım” Olarak Kültür

Motivasyon Teorileri

İhtiyaçlar Hiyerarşisi Yaklaşımı - MASLOW

Çift Faktör Teorisi - HERZBERG

Başarma İhtiyacı Teorisi - McCLELLAND

Kültürel Farklılıklarla İlgili Teoriler

Hofstede Bileţke Boyutlar Teorisi

ÜIke Yığılımları - Ronen-Shenkar

Ţirketlerin Uluslararası Faaliyete Giriş Sebepleri

Ekonomik Sebepler

Ekonomide Değişim

Kültürün Bileţenleri ve Yönetim - Organizasyona Etkileri

Dil ve İletişim

Tutumlar ve İnançlar

Maddi Kültür

Sosyal Kurumlar

Eğitim

Estetik

Din

Kaynakça

Kültür Nedir

“Kültür; bilgi, inanç, sanat, ahlak, töre ve insan toplumunun sahip olduğu tüm özellikleri ve alışkanlıkları içeren karmaşık bir bütündür.

Diğer bir tanıma göre kültür; insanların deneyimlerini ve düşünce yapılarını oluşturan, kolayca anlaşmalarını ve alternatifler arasında seçim yapmalarını sağlayan, geçmişten günümüze birikerek gelen bilgi ve inanç sistemidir.”

Başka ülkelere gidip yaşamış insanlar kültürel farkların olduğunu farketmişlerdir. Havaalanına indiğimiz anda diğer ülkenin kültürü üzerine ilk izlenimlerimiz dil, yapılar, giyecekler ya da yiyecekler gibi, somut ve gözlenebilir şeyler olacaktır. Yabancı dil biliyorsak bazı gizli farklar, insanların dili kullanma, espri anlayışları, arkadaşlarına hitap şekilleri gibi, ortaya çıkacaktır.

Kültür’ün özelliklerini ţu ţekilde ifade edebiliriz:

  1. Ortak anlaşım sistemidir. Kültür insanların neye dikkat etmeleri gerektiğini belirler. Dünyanın algılanış biçimine yön verir, kişilerin tecrübeleri ve hayat organizasyonudur. Bir grubun üyeleri, aynı şeyleri aynı şekilde görmelerini ve algılamalarını sağlayan bir modeli paylaşır ve bu onları birarada tutar. Her insan içinde tecrübelerinden anlamlar çıkarma yollarını taşır. Etkili, dengeli ve anlamlı ilişkiler için , insanlar ortak bir anlaşım sistemine sahip olmalıdırlar. Olayları anlama, davranış ve gruptaki diğer insanların nasıl davranacağını tahmin etmenin ortak bir yolu olmalıdır. Örneğin; el sallama, öpücük gönderme gibi davranışlar ortak bir anlayış mekanizması olmadan bir anlam ifade etmez. Daha da ötesi, el kol hareketleri ile kastedilen anlam, kültür kimliklerinin ortak olması durumu haricinde, anlaşılan anlam ile uyuşmak zorunda değildir. Etkili iletişim ancak anlayışların ortak olması durumunda mümkündür.
  2. İzafidir. Kulturde hiçbirşey net ve kesin değildir. Değişik kültürden insanların dünyayı anlayış şekilleri de değişiktir ve yaptıklarını değişik şekillerde yaparlar. Bu gruplardan birini diğerinden daha üst düzeyde ya da daha alt düzeyde kabul edebileceğimiz bir standart yoktur. Her milli kültür diğer kulturlerin dünyayı anlayış ve hareket etme şekillerine bağımlıdır.
  3. Öğrenilmiştir. Kultur sosyal çevreden doğmuştur, kalıtsal değildir. İnsanların genetiğinde yoktur.
  4. Topluluklarla ilgilidir. Kültür paylaşılan değerler ve anlayışlarla ilgili olgular topluluğudur.

Geert Hofstede kültürü “aklın ortaklaşa programlanması” olarak betimliyor.

Ţekil 1 İnsan aklının programlanmasının üç seviyesi

Kültürün ne olduğunu belirttikten sonra şimdi de kültürün ne olmadığını belirtmekte yarar var:

  1. Kültür doğru ya da yanlış değildir
  2. Kültür kalıtımsal değildir.
  3. Kültür bireylerle ilgili değildir. Kültür bütün bir toplum ile ilgilenir.

Ţekil 2 : Kültürün öğrenilmesi ve seviyeleri

“Bir balık, suya duydugu ihtiyacın farkına ancak suyun dişına çıktığında varır. Bizim kültürümüz de su ile balık ilişkisi gibidir. Bizi ayakta tutar. Onun aracılığıyla yaşar ve soluk alıp veririz. Bir kültürün esas olarak kabul ettigi bir şey, örneğin maddi zenginliğin belli bir düzeyi, başka kültürler açısından o kadar yaşamsal olmayabilir.”

 

Kültür Katmanları

Dış Katman: Sarih Ürünler

Bir kiţinin yeni bir kültürdeki ilk deneyimi soyut ţeylerden çok daha somut faktörler olur. Bu düzey sarih kültürü oluţturur.

Sarih kültür; gıda, binalar, evler, abideler, tarım, depolar, pazarlar, moda ve sanat gibi gözlenebilir gerçeklikten oluşur. Bunlar kültürün daha derin bir katmanının simgeleridir. Önyargılar genellikle bu simgesel ve gözlenebilir düzeyden başlar. Sarih kültüre ilişkin seslendirdiğimiz her görüşün genellikle hakkında bir yargı verdiğimiz topluluktan çok bizim içinden geldiğimiz topluluk hakkında bir şeyler ifade ettiğini hiçbir zaman unutmamalıyız.

Orta Katman: Normlar ve Değerler

Sarih kültür, kültürün daha derin katmanlarını, bireysel bir grubun norm ve değerlerini yansıtır. Normlar, bir grubun neyin “doğru” neyin “yanlış” olduğuna ilişkin ortak anlayışıdır. Normlar yazılı yasalar gibi biçimsel bir düzeyde gelişebileceği gibi, sosyal kontrol gibi biçimsel olmayan bir düzeyde de gelişebilir. Buna karşılık değerler “iyi ile kötü”nün tanımını belirler ve o nedenle grubun paylaştığı ideallerle daha yakından bağlantılıdırlar.

Normlar grubun değerlerini yansıttığında bir kültür görece istikrarlıdır. Eğer bu söz konusu değilse, muhtemelen istikrarsızlaştırıcı bir gerilim gündeme gelecektir. Doğu Avrupa’da uzun yıllar komünizmin normlarının toplumun değerleriyle uyum sağlamada nasıl başarısız kaldığını gördük. Dağılma mantıksal bir sonuçtu. Normlar, bilinçli ya da bilinçsiz olarak, bize “normal olarak davranmamız gereken tarz” konusunda bir his verirken, değerler bize davranmak istediğimiz ya da davranmayı arzu ettiğimiz tarz” konusunda bir his verir. Değerler mevcut seçenekler arasından bir tercih yapmada bize bir ölçüt sunar. Değer bir birey ya da grubun arzu edilebilir olana ilişkin anlayışıdır. Sözgelimi, bir kültürde insanlar şu değeri benimseyebilir: “Toplumun refahı için sıkı çalışma esastır.” Ne var ki, grubun kutsadığı davranış normu şöyle olabilir: “Grubun öteki üyelerinden daha sıkı çalışma, yoksa hepimizden daha fazla çalışmamız istenir ve sonuçta daha kötü bir durum ortaya çıkar.” Burada norm değerden farklılık göstermektedir.

Bazı Japonlar insanları selamlamaktan hoşlandıkları için eğildiklerini soyleyebilir; bu bir değerdir. Diğerleri bunun nedenini bilmediklerini, sadece başkaları yaptığı için kendilerinin de yaptığını soyleyebilir. Bu durumda söz konusu olan bir normdur.

Bir grubun kültürel geleneğinin geliştirilmesi ve güçlendirilmesi için paylaşılan anlamlara sahip istikrarlı ve belirgin norm ve değerler gereklidir.

Ţekil 3 Bir kültür modeli

Çekirdek: Var Olmaya İlişkin Varsayımlar

Kültürler arasındaki temel değer farklılıklarına ilişkin soruyu yanıtlayabilmek için insan varlığının çekirdeğine geri dönmemiz gerekiyor.

İnsanların ulaşmaya çalıştığı en temel değer var kalmakla ilgilidir. Tarihsel olarak olduğu gibi şu anda da uygarlıkların doğayla günübirlik mücadele içinde olduğuna tanık oluyoruz: Hollandalılar yükselen sularla; İsviçreliler dağlar ve çığlarla; Orta Amerikalılar ve Afrikalılar kuraklıkla ve Sibiryalılar acı soğukla mücadele ediyor.

Her biri mevcut kaynak koşullarında kendi çevresiyle en etkin şekilde başa çıkmanın yollarını bulmak üzere kendisini örgütlemiştir. Bu tür sürekli problemler sonunda otomatik olarak çözülür hale gelir. “Kültür” sözcüğü kökeninde “toprağı işlemek” anlamına gelir. Bu insanların doğaya tepki gösterme tarzıdır. Günlük hayatın problemleri giderek öylesi aşikâr tarzlarda çözülür ki, çözümler bilinçlerimizden kaybolur. Böyle olmasaydı zaten çıldırırdık. Otuz saniyede bir oksijen ihtiyacınız üzerinde yoğunlaştığınızı düşünün. Çözümler bilincimizden uzaklaşır ve mutlak varsayımlar sistemimizin birer parçası haline gelirler.

Herhangi bir şeyin temel bir varsayım olup olmadığını test etmenin en iyi yolu, soru, kafa karışıklığı ve öfke kışkırtıp kışkırtmamasıdır. Örneğin, bazı Japonların diğerlerine oranla daha çok eğildiğini gözlemleyebilirsiniz. Gene, eğer bunu niçin yaptıklarını sorarsanız, yanıt bunun nedenini bilmedikleri, fakat öteki kişilerin de bunu yaptığı (norm) ya da otorite karşısında saygılarını ifade etmeyi arzuladıkları (değer) olabilir. Bunu izleyebilecek tipik bir Hollandalı sorusu şöyle olabilir: “Otoriteye niçin saygı gösteriyorsunuz?” En muhtemel Japon tepkisi, şaşkınlık gösterme ya da bir gülümseme (öfkelendiklerini gizlemek amacıyla) olabilir. Temel varsayımları sorguladığınızda, daha önce hiçbir zaman sorulmamış sorular soruyorsunuz demektir. Bu, çok daha derin içgörülere yol açabileceği gibi, rahatsızlığa da yol açabilir. ABD ya da Hollanda’da, insanlar niçin eşittir sorusunu yöneltirseniz, ne demek istediğimizi görürsünüz.

İnsan grupları kendilerini problem çözme süreçlerinin etkinliğini artıracak bir tarzda örgütlerler. Değişik insan grupları değişik coğrafi bölgelerde gelişmiş oldukları için, değişik mantıksal varsayım kümeleri oluşturmuşlardır.

Özgül örgütsel ya da işlevsel kültürler, insanların karşılarına çıkan problem ve meydan okumalarla başa çıkabilmek üzere kendilerini örgütlemede geliştirdikleri tarzlardan başka bir şey değildir. Bir kültürde değişim, insanlar bazı eski iş yapma tarzlarının artık işlemediğini fark ettiğinde gerçekleşir. İnsanlar topluluğun var kalmasının tehlikede olduğunu fark ettiğinde, eğer var kalma arzu edilen bir şeyse, kültürü değiştirmek zor değildir.

İnsan, sonra da topluluk hayatın çekirdek anlamını (doğal) çevreyle olan bu temel ilişkiden alır. Çevreye gösterilen yeknesak tepkilerin bir sonucu olan bu en derin anlam bilinçli sorgulamanın dışına çıkar ve aşikâr bir hale gelir. Bu anlamda kültür doğadan başka bir şey değildir.

 

Kültür Eylemlerimizi Yönlendirir

Kültür, hiç kimsenin onu sözelleştirme ihtiyacını duymamasına rağmen, eylemin köklerini oluşturması anlamında bilinçaltıdır. Bu nedenle antropologlar kültürü büyük bölümü suyun altında olan bir buzdağına benzetir.

Kültür insan yapımıdır; başkaları tarafından onaylanır, geleneksel hale getirilir ve öğrenmeleri için genç insanlara ya da yeni gelenlere aktarılır. İnsanlara bir araya gelme, kendileri hakkında düşünme ve dış dünyayla karşılaşmada anlamlı bir bağlam sunar.

Topluluklar içindeki alışılmış etkileşimler zaman içinde bildik biçim ve yapılar kazanır, bunu anlamın örgütlenmesi olarak adlandırıyoruz. Bu yapılar insanlann karşı karşıya kaldığı durumlara dayatılır; durumun kendisi tarafından belirlenmez. Sözgelimi, göz kırpmak, göze toz kaçması sonucunda ortaya çıkan fiziksel bir refleks midir, yoksa bir çıkma teklifi midir? Ya da birisi sizle dalga mı geçmektedir? Belki de sinirsel bir tiktir. Göz kırpmanın kendisi gerçektir, ama ona anlamı gözlemciler atfeder. Atfedilen anlam göz kırpmanın niyet edilen anlamıyla denk düşebilir ya da düşmeyebilir. Ama etkin sosyal etkileşim atfedilen anlam ile niyet edilen anlamın denk düşmesini bağlıdır.

Kültürler birbirlerinden bekledikleri ve çevrelerine atfettikleri ortak anlamların farklılıklarıyla ayırt edilirler. Kültür bir “nesne”, kendi başına fiziksel gerçekliğe sahip bir madde değildir. Daha çok etkileşim içindeki insanlar tarafından yaratılır ve aynı zamanda gelecekteki etkileşimleri belirler.

 

“Bir Normal Dağılım” Olarak Kültür

Bir kültürdeki insanların tümü özdeş normlar, değerler ve varsayımlar kümesine sahip değildir. Her kültürde bunlann geniş bir dağılımı söz konusudur. Bu dağılım belli bir ortalama dolaylarındaki bir kalıba sahiptir. O nedenle, bir anlamda, norm dolaylarındaki çeşitlilik normal bir dağılım olarak görülebilir. Bir kültürü diğerinden ayırt edebilmek dağılımın her iki tarafına getirmek istediğimiz sınırlamalara bağımlıdır.

Motivasyon Teorileri

İhtiyaçlar Hiyerarşisi Yaklaşımı - MASLOW

Geniş kabul görmüş olan İhtiyaçlar hiyerarşisi yaklaşımı, psikolojist Abraham Maslow tarafından 1943 yılında ortaya atılmıştır. Bu teorinin temel tezlerini şöyle özetlemek mümkündür.

Bireylerin çalışma hayatında motive olabilmesi beş temel ihtiyaca bağlıdır: fizyolojik, güvenlik, sevgi ve sosyal olma, kendini gösterme ve kendini tamamlama. Bireyler alt basamaklardaki ihtiyaçlara önem verecekler, alt basamaklardaki ihtiyaçlarını giderdikten sonra üst sıralardaki ihtiyaçlara yöneleceklerdir. Bu ihtiyaçları şu şekilde genişletebiliriz.

Ţekil 4 Maslow’un temel ihtiyaçlar hiyerarţisi

Fizyolojik İhtiyaçlar: En alt kademedeki bu ihtiyaç, insanların temel yaşam ihtiyaçlarını kapsamaktadır. Bunlar hava, su, yemek ve dinlenmedir. Bu ihtiyaçlar karşılanmadan diğer ihtiyaçların düşünülmesi mümkün değildir. Bu temel ihtiyaçlarını karşılayamamış bir işçinin motive edilmesi ise mümkün değildir.

Güvenlik İhtiyacı: İkinci sıradaki ihtiyaç ise güvenlik ihtiyacıdır. Giyim, çalışma ortamının kazalara müsade etmeyecek şekilde olmasının sağlanması ile bu ihtiyaç giderilir. Burada ekonomik güvenliği de sayabiliriz.

Sosyal Olma İhtiyacı: İnsanlar bir gruba dahil olmak, onlar tarafından korunma ve sevilme ihtiyacı hissederler.

Kendini Gösterme İhtiyacı: Bir gruba dahil olduktan sonra bireyler grup içinde kendilerini göstermek, diğer insanlardan saygı görmek isterler. Yöneticiler bu ihtiyacı iyi tespit etmeli ve elemanlarına çeşitli ödüller vererek grup içinden farkedilebildiğini göstermelidir.

Kendini Tamamlama: İhtiyaçların en sonuncusu birçok kişi tarafından ulaşılamaz bir değerdir. Kişilerin kendi varoluş sebeplerinin farkına varması olarak özetleyebileceğimiz bu ihtiyaç, diğer bütün ihtiyaçlar karşılandıktan sonra insanların karşısına çıkar.

Maslow’un teorisinin yöneticiler için en önemli tarafı, yöneticinin elemanlarını hangi dürtülerle motive edebileceğini göstermesidir. İş güvenliği olmayan bir işçiyi, sosyal bir grup oluşturma vaadiyle motive edemeyeceğini yöneticiye anlatır.

 

Çift Faktör Teorisi - HERZBERG

1950 li yıllarda ortaya çıkan bu teori, Frederick Herzberg tarafından, araştırma yapılan grup içindeki mühendis ve muhasebecilere kendilerini iş ortamında en iyi ve en kötü durumda hissetmelerinin nedenleri sorularak ortaya çıkmıştır. Araştırma sonucu ortaya çıkan tabloda hijyen faktörler ve motive edici faktörler belirtilmiştir. Hijyen faktörler elemanların motivasyonu için mutlaka olması gereken faktörler olarak sunulmuş, ancak bu faktörler karşılandıktan sonra motive edici faktorlerin işe yarayacağı söylenmiştir. Bu araştırmanın sonucuna göre, Herzberg, iş zenginleştirmenin motivasyonda önemli olduğunu, yapılan ödemeden, kontrolden, çevre faktörlerinden daha önemli olarak işin kendisinin motivasyonda rol oynadığını söylemiştir.

 

 

Tablo 1 : Herzberg’in Çift Faktör Teorisi Sonuçları

Hijyen Faktörler

Tatmin olmamış elemanlar tarafından belirlenmiştir

Motive edici Faktörler

Tatmin olmuş elemanlar tarafından belirlenmiştir.

Şirket politikası ve yönetim

Başarı

Kontrol

Tanınma

Üst ile iliţkiler

İţin Kendisi

Çalışma koşulları

Sorumluluk

Ücret

İlerleme

İş arkadaşları ile ilişkiler

Büyüme

Özel yaţam

 

Astlar ile iliţkiler

 

Durum

 

Güvenlik

 

 

Başarma İhtiyacı Teorisi - McCLELLAND

David McClelland bireyi üç gruba ayırmıştır.

Bazı insanlar doğuştan Başarma İhtiyacı ile doğarlar. Bu tip insanlar işleri başardıkları zaman mutlu olurlar, çok çalışkandırlar. Kendilerine hedefler belirler ve o hedefe ulaşmak için çalışırlar. Başarının kendi performanslarıyla oluşmasını isterler. Bu tip insanlar baţarı gösterdikleri zaman takdir edilmek isterler. Böylece başarı ihtiyaçlarını giderebilirler. Bu kişiler başarılarının kolaylıkla ölçülebileceği işlerde çalışmalıdır, mesela öğretmenlik gibi, başarısının etkileri geç ve zor olarak bulunabilen işlere uygun değillerdir.

Diğer grup, İlişki Kurma İhtiyacı olan insanlardan oluşur. Bu tipler çalışmaktan çok eğlenmek, arkadaşları ve ailesiyle beraber olmaktan hoşlanır. Birşeyler başarmanın onlar için pek önemi yoktur.

Son grup ise Güç Kazanma İhtiyacı olan kimselerden oluşur. Bu tip kişilerde insanları kontrol etmek, diğer insanlara komuta vermek ile ilgilenirler. Bu tipteki insanlar yönetim kademelerinde başarılı olacaklardır.

 

Kültürel Farklılıklarla İlgili Teoriler

 

Hofstede Bileţke Boyutlar Teorisi

Bu konuda yapılmış en tanınmış araştırma Hollandalı araştırmacı Geert Hofstede taraından yapılmıştır. Araştırmasında 50 değişik ülke, 3 bölgeden farklı insanları kullanmıştır. IBM firmasında çalışan bu kişilere sorular sorarak gruplama yapmaya çalışmıştır. Hofstede kültürü dört boyutta incelemiţtir.

  1. Güç Mesafesi: Güç mesafesi kavramı insanların üstlerinin emirlerini yerine getirirken nasıl davrandıklarıyla ilgilenir. Güç Mesafesi yüksek olan kimseler, üstlerinin verdiği emirleri sorgulamadan uygularlar. Hiyerarşide daha üst seviyesinde oldukları için, yöneticilerinin kendilerinden daha güçlü olduklarına inanırlar, kendilerini onlarla eşdeğer görmez ve emirlerini yerine getirirler. Düşük güç mesafesine sahip insanlar ise yöneticileriyle kendilerini eşdeğer görürler. Yöneticinin onlara emir verebilmesi için, emir verdiği konuya onlardan daha hakim olması gerekir. Onlara göre hiyerarşik yapı, sadece bazı kuralları içerir ve duruma göre değişiklik yapılabilir. Bu tip insanların bulunduğu organizasyonlar merkezkaç yapıya sahiptir. Üst yönetimin diğerlerinden ayrı haklara sahip olması tepki doğurur, astlar istedikleri zaman üstler ile görüşebilmelidir.
  2. Belirsizlikten Kaçınma: Belirsizlikten kaçınma insanların belirsizliğe tahammül edebilme derecesidir. Belirsizlikten kaçınma katsayısı yüksek olan insanlar belli kurallar olmasını isterler, bulanık ortamlardan hoşlanmazlar. Herşeyin herzaman planlandığı gibi sürmesini beklerler.
  3. Bireysellik: Bireysellik kişilerin kendi ihtiyaçlarına mı yoksa bağlı olduğu grubun ihtiyaçlarına mı daha önem verdiği ile ilgilidir. Bireysellik katsayısı yüksek olan kişiler, kendilerinin bağlı oldukları gruptan daha önemli olduklarını düşünürler. Bu tip toplumlarda insanlar bağımsızdır ve kendi ayakları üzerinde dururlar. Bireysellik katsayıları düşük olan toplumlarda ise bireyler kendilerinden önce bağlı oldukları grubu düşünürler. Kendilerini tanıtırken önce bağlı oldukları grubu ifade ederler.
  4. Erillik / Dişillik Yaklaşımı: Bu yaklaşımda insanların iş hedeflerine mi yoksa arkadaşlık hedeflerine mi öncelik verecekleri belirlenir. Eril toplumlarda cinsiyet ayırımı daha belirgindir. Her cinsiyetten insanların yapabilecekleri işler belirlenmiştir. Dişil toplumlarda ise böyle sıkı bir ayrım yoktur. Kadınlar da erkeklerin çalıştığı her işte çalışabilirler.

Hofstede’nin çalışmasından Güç Mesafesi ve Belirsizlikten Kaçınma boyutlarını kullanarak ulaştığı sonuçları aşağıdaki grafikte bulabilirsiniz. Grafiği dört bölüme ayırmış ve elde ettiği sonuçlara göre ülkeleri grafiğe yerleştirmiştir.

Bireysellik ve Erillik ile bulguların detayını vermeden birkaç örnek vermek istiyorum. Bireysellik katsayısı Amerika için oldukça yüksek çıkmıştır, Japonya ise sıralamada yirmiüçüncü olmuştur. Bu iki ülke insanı davranışını çok güzel özetleyen bir örneği Toshiba Amerika’nın yöneticilerinden Tadao Taguchi, iki ülkedeki mektuba adres yazma gelenekleri ile ilgili olarak veriyor:

“Amerika’da mektup göndereğiniz kişinin ilk olarak sosyal durumunu (Mr. Ms gibi) gösteren bir açıklama ve arkasından da Adı ve Soyadını yazarsınız. Daha sonraki satır şirket adını, sonra ünvanını, ve sonra da adres, şehir ülke gibi bilgileri yazarsınız. Oysa Japonya’da tam tersi geçerlidir. İlk olarak Ülkeyi, sonra şehir ve adres bilgilerini yazarsınız. Daha sonra şirket adını yazıp, mektup gönderdiğiniz kişinin soyadını yazarsınız. Kişinin adı en sonda yeralır.”

Erillik ile ilgili sonuçlara örnek olarak Japonya ve İsveç verilebilir. Japonya eril, İsveç ise dişi bir toplum olarak gözükmektedir. Japonya’da kadınların görevi ev ile ilgilenmek ve çocuk yetiştirmekken, İsveç’te Volvo fabrikasında kocasıyla beraber çalışan birçok kadın vardır.

Ţekil 5 Belirsizlikten kaçınma ve güç mesafesinin ülke gruplarına göre karşılaştırılması

 

 

ÜIke Yığılımları - Ronen-Shenkar

Simcha Ronen ve Oded Shenkar tarafından geliştirilen, bir başka teori ise ülkeler yığılımlarıdır.

Uzun yıllar boyu yapılan araştırmalardan yola çıkılarak, ülkeler sekiz ana grupta toplanabilmiştir.

Bu gruplar,

  1. çalışmanın hedefleri ve önemi,
  2. ihtiyaçlar, görev yerine getirme, iş tatminkarlığı,
  3. yönetsel ve organizasyonel değişkenler ve Sosyo-Kültürel Faktörler ve Etkileri
  4. kişilerarası ilişkiler konularının değerlendirilmesi sonucu ortaya çıkmıştır. Gruplar arasında dünyanın sadece bir bölümü (Uzakdoğu ve Arap ülkeleri) bir grup teşkil ederken, diğer gruplarda farklı bölgelerden değişik ülkeler bir araya gelmişlerdir.

Ţekil 6 : Ronen-Shenkar Ülkeler Yığılımları Tablosu

 

Şirketlerin Uluslararası Faaliyete Giriş Sebepleri

Ekonomik Sebepler

Firmaların uluslararası faaliyetlerde bulunmasının çeşitli sebepleri vardır. Bunlardan en önemlilerini şu şekilde özetlemek mümkündür:

  1. Yeni piyasalar bulma veya piyasa genişletme fırsatı. Yeni ülkelerde satış yapmaya başlamak daha fazla müşteri ile birlikte olmak fırsatını verir. Yabancı ülkelerde yeni piyasalar bulunabilir ve satış miktarını artırılabilinir.
  2. Daha fazla kar fırsatı. Yeni ülkelere yapılan satışlar ile şirketin karlılığı yüksek bir seviyeye getirilebilinir.
  3. Hammaddelere ulaşma fırsatı. Değişik ülkerlerde faaliyet gösterme sonucunda firma hammaddenin kaynağına daha yakın olabilir, daha fazla hammaddeye daha ucuza ulaşıp, hammadde piyasasını kontrol edebilir.
  4. Finansal kaynak artırma fırsatı. Değişik uluslararası işler ile firma daha fazla miktarda finansal kaynak kullanabilir. Her ülkenin değişik finans yapısını kullanarak kredi kullanma kolaylıklarından yararlanabilir.
  5. İşçi masraflarını azaltma fırsatı. İşgücünün daha ucuz olduğu ülkelere üretimi kaydırmak suretiyle sabit giderlerde azalma sağlanabilir.
  6. Yeni teknolojilere ulaşma fırsatı. Yabancı teknolojilere daha yakın olunabilir ve o teknolojilerden daha kolaylıkla yararlanılabilinir.
  7. Müşteriye daha yakın olma fırsatı. Müşteriye fiziksel olarak daha yakın olunarak taşıma masrafları azaltılabilir. Ayrıca o ülkede üretilen malları almak müşteriler için daha cazip gözükebilir.

Bütün bu sebepler gözönüne alındığı zaman şirketlerin neden yurtdışında da faaliyet göstermek istedikleri anlaşılır. Bu ekonomik sebeplerden başka bir de politik sebepler vardır. Günümüzde artık savaşlar ekonomik güçler ile yapılmaktadır. Ülkeler yurtdışındaki firmalarının güçleri ile söz sahibi olmaktadırlar.

 

Ekonomide Değişim

“1980’li yıllar birçok bakımdan dünya tarihinde bir dönüm noktası olmuştur. Bu değişimlerden bazılarını şöyle sıralayabiliriz: ekonomilerin libarelleşmesi, gümrük duvarlarının kaldırılması, sosyalist düzenin dağılıp Doğu Avrupa ülkelerinin özgürlüklerine kavuşması, insan hakları konusunda büyük adımlar atılması, Sovyet imparatorluğunun bir çeşit ekonomik topluluğa dönüşmesi.

Bu dönemde siyasi olaylar gerçek bir devinim sergilerken, bilim, teknoloji, sanayi ve ticarette de aynı hızda ve kapsamda gelişmeler olmaktaydı. Mikroelektroniğin açtığı sınırsız ufuklann bilgisayarlarda ve telekomünikasyonda yarattığı imkanlar sanayide robotlaşmaya ve otomasyona olağanüstü bir yönelişi başlattı. Malzeme teknolojisinde ve özellikle plastiklerde kaydedilen ilerlemeler hafifliği ve ucuzluğu getirirken, sanayide enerji yoğunluğunun da düşmesine neden oldu.

Enerjiye (özellikle petrole) olan talep 1980’li yıllarda azalırken, petrol fiyatları da düştü. Bunun bir doğal sonucu olarak ulaşım maliyetleri düşerken, teknolojinin yaygınlaşması ve iletişimin getirdiği imkanlarla tüketici tercihlerinin evrenselleşmesi, ürün ve hizmetlerde de globalleşmeyi beraberinde getirdi. Bir taraftan pazarlar açılır, diğer taraftan ürünler globalleşirken, finans kaynakları da olağanüstü bir akışkanlık kazandı. Artık yerel rekabetten, global rekabete geçiş için bütün şartlar yerine getirilmiţti.

Teknoloji, ürün ve para milliyetsizleşirken, insan kaynakları da büyük ölçüde akışkanlık kazanmıştır. Görgü ya da gezi amaçlı seyahatlar artarken, işi gereği yer değiştiren veya yabancı ülkelerde çalışan insanların sayısında da önemli artışlar olmuştur. İngilizce beynelminel ticaret ve teknoloji dili haline gelmiş, insanların birbirleri ile anlaşmaları kolaylaşmıştır.”

Bütün bu gelişmelerden sonra firmalar hızla globalleşmeye başlamış, yabancı ülkelerde ürünlerini pazarlamaya başlamış, daha sonraki zamanlarda ise yabancı ortaklar ile “joint-venture” ler yapmaya, ortaklık kurmaya başlamışlardır. Bu şekilde ya da direk yatırım yaparak yabancı ülkelerde faaliyetlere başlayan firmalarda bazı yönetim sorunları çıkmaya başlamıştır.

Yirminci yüzyılın başından itibaren üretilmeye başlanan yönetim teorileri hep “evrensel ve doğru tek bir yönetim sistemi” yaratmaya çalışmışlardır. Yeni üretilen teoriler de eskilerin hatalı yönlerini giderip, gene tek ve doğru bir yönetim yapısı oluşturmaya çalışmışlardır. Genelde Amerika da ortaya çıkan bu teoriler, firmalar diğer ülkelerde iş yapmaya başlayınca ortaya çıkan sorunların çözümünde kullanılmaya çalışılmış ama beklenilen sonuç elde edilememiştir. Yapılan araştırmalardan sonra bu sorunların çoğunlukla iş yapılan ülkelerdeki kültür farklılıklarından olduğu görülmüştür. Böylece “evrensel doğru yönetim biçimi” mantığının yanlış olduğu kanıtlanmıştır. Örneğin Amerikada uygulandığı zaman başarılı olan bir yönetim biçimi, Fransada uygulanmaya kalkıldığında başarısızlıkla sonuçlanmaktadır.

 

Kültürün Bileţenleri ve Yönetim - Organizasyona Etkileri

 

Dil ve İletişim

Dil kültürler arasında farkı hemen belirlenen, kültürün toplumsal özelliklerini yansıtan en önemli unsurdur. Örneğin ingiliz dilinde ticaret ve ekonomi ile ilgili birçok kelime vardır. Bu da ingilizce konuşan milletlerin ticarete önem verdiklerini göstermektedir. Ticaretin gelişmediği pek çok üçüncü dünya ülkesinin dillerinde ticareti anlatan kelimeler bulunmamaktadır. Başka bir örnek olarak da türkçede kar yağmasını ve kış’ı gösteren az sayıda kelime olmasına rağmen eskimoca da “kar”ı tarif edecek birçok kelime vardır. Hatta aynı kültür içindeki alt kültürlerde, mesela kayak yapan insanların dilinde “kar” ile ilgili, yapmayan insanlara oranla çok daha fazla kelime vardır.

Bir ülkenin resmi dil sayısına bakarak o ülkedeki farklı kültür sayısını da anlayabiliriz. Örneğin Belçikada Fransızca ve Flamanca dilleri kullanılmaktadır ve pek çok sosyal ve politik farklılıklar Belçika’nın farklı dilleri konuşan toplumları arasında görülmektedir.

Dil kültürün sınırlarının belirlenmesinde önemli bir rol oynar ama farklı toplumların kültürlerini eşitleyemez. Bugün İspanyolca konuşan Meksika ve Arjantin halkı arasında kültürel fark yoktur denilemez. Birbirine çok yakın olan ve aynı dili konuşan ülkelerde dillerde farklılık bile olabilir.

Sözsüz İletişim

İletişim her zaman dile bağlı değildir. İletişimin sağlıklı olabilmesi için işaret, hareket, renk, davranışların da büyük önemi vardır.

İşaret ve hareketler her kültüre göre özel anlamlar ifade edebilirler. Örneğin baş ve işaret parmağı ile yapılan bir “0” işareti, Amerikalılar tarafından mükemmel, Japonlar tarafından para, Fransızlar tarafından değersiz, sıfır olarak algılanırken, Brezilya da küfür anlamına gelmektedir.

Sembollerin de kültürden kültüre yüklendikleri anlam değişir. Mavi renk Çin kültründe ölümü anlatmaktadır. Kırmızı ise Fransa ve İtalya da sevgi ve aşkı ifade etmektedir.

Konuşma uzaklığının bile değişik anlamları olabilir. Akdeniz ülkelerinde insanlar konuşurken yakın durup birbirlerine dokunurlar ama İskandinavyada durum tam tersidir.

Konuşurken söylediğimiz şeyler ile onlara yüklediğimiz anlamlar farklı olabilir. Aynı kültürden olan insanlar bu anlamları kolayca çıkarabildiği halde, değişik kültürden insanlar konuşurken aynı dili konuşsalar bile, birbirlerini yanlış anlayabilirler. Bu konuda örnek bir konuşma H. C. Triandis tarafından hazırlanmış ve bir Amerikalı patron ile Yunan personeli arasında geçmektedir.

Amerikalı : Bu raporu bitirmek icin ne kadar zamana ihtiyacın var? (Ona katılımcı olmayı öneriyorum.)

Yunan : (Anlamsız bir davranış Neden o bana söylemiyor? Patron o.) Bilmiyorum, sizce ne kadar zaman alabilir? (Bana emir vermesini talep ediyorum.)

Amerikalı : (Sorumluluk almayı reddediyor.) Ne kadar zaman ihtiyacın alacağını sen daha iyi bilirsin. (Ona sorumluluk alması için baskı yaptım.)

Yunan : (Saçmaladı. En iyisi bir cevap vereyim.) 10 gün

Amerikalı : (Zamanlama konusunda eksikliği var. 10 gün kesinlikle yetersiz bir süre.) Sana 15 gün süre. Kabul ediyor musun? (Bir anlaţma yoluna gidelim.)

Yunan : (Bana verilen emir, 15 günde rapor!)

Gerçekte raporun hazırlanabilmesi icin 30 günlük süreye ihtiyaç vardı. Dolayısıyla Yunan gece gündüz çalıştı ancak, 15 günün sonunda 1 günlük daha işi kalmıştı.

Amerikalı : Rapor nerede ? (Anlaşmamızı yerine getirdiğinden emin olayım.)

Yunan : (Raporu soruyor!) Yarın hazır olacak. (Hazır değil!)

Amerikalı : (Hazır değil.) Ama bugün hazır olacağı konusunda anlaşmıştık. (Ona anlaşmaların nasıl yerine getirilmesi gerektiğini öğretmeliyim.)

Yunan : (Aptal, uyumsuz, geçimsiz patron. Yanlış emir verdiği yetmiyormuş gibi, 16 günde 30 günlük işi yaptığımı da kabul etmiyor! Böyle bir adam için çalışmam!)

Yunan istifa eder ve Amerikalı çok şaşırır.

Yukandaki diyalog kültürlerarası iletişimde mesajların nasıl farklı değerlendirildiğine çarpıcı bir örnektir.”

 

Tutumlar ve İnançlar

Zaman Kullanımı: Bu konunun problem yaratması genelde Amerikan toplumunda görülür. Batı toplumunda zaman en önemli ve geri döndürülemez bir kaynaktır. Bu yüzden ona çok değer verir, randevularına mutlaka zamanında giderler. Latin Amerika ülkerlerinde ise işler hep “yarın” başlar. Burada yarın sözünden kasıt, “yakında” dır. Güney Asya kültüründe zamana çok fazla önem verilmez. Ortadoğu da ise yapılan görüşmelerde zamana hiç önem verilmez. Yapılan toplantıların başlangıç vakti belli ama bitiş anı hiçbir zaman belli değildir.

Hediye ve Rüşvet: Bu iki kavram çok önemlidir. Bazı kültürlerde rüşvetsiz hiçbir iş yapılmazken, bazı ülkelerde ise rüşvet teklif etmek bir aşağılamadır. Bu yüzden hediye vererek, kibarlık yapmak isterken çok kötü sonuçlar doğurabiliriz. Ayrıca hediye verirken o kültürün batıl inaçlarına da önem vermemiz gerekir. Örneğin Japonya’da dört ölümü çağrıştırdığı için, hiçbir zaman dört parçalı hediye Japonya’da verilmez.

 

Maddi Kültür

Toplumların içinde yaşadıkları koşullar, sahip oldukları adetler, maddi kültürün sınırlarını çizmektedir. Maddi kültürü insan yapımı bir unsur olarak ele alabiliriz.

Teknoloji: Teknoloji ürünleri hangi teknik ve methot ile yaptığımızı ve ne amaçla kullandığımızdır. Sadece üretim aşamasını değil toplumun birçok aşamasını ilgilendirir. Özellikle çalışma hayatımızın kalitesi, üretimde kullandığımız teknoloji ile ilgilidir. Çalışma hayatı da bireyin hayatında çok önemli bir yer tuttuğundan, teknolojinin ne kadar önemli olduğu anlaşılabilir. Ayrıca teknoloji kullanılarak toplumun refah düzeyi artırılabilir ve kültürün yavaş yavaş değişmesi sağlanabilir.

Ekonomi: Maddi kültürün bir diğer unsuru da ekonomidir. Ekonomi ve bağımlı ölçüler toplumun refah düzeyini belirler. Toplumun alım gücü ve kültürü konusunda çok önemli bağlantılar vardır. Hatta Karl Marx toplumun ekonomik yapısının politik, adli ve sosyal yapısını şekillendirdiğini söylemiştir. Maddi kültür yaşamı, yaşam da maddi kültürü etkiler. Herry Ford’un bant sistemini bulması üretimi artırmış, işçilere olan ihtiyacı artırmış, şehirlerin gelişmesini sağlamış ve yaşam standartlarını yükseltmiştir.

 

 

Sosyal Kurumlar

Toplumlar çeţitli ortak özelliklere göre çeşitli alt gruplara bölünmekte ve bireyler birçok grubun aynı anda üyesi olmaktadır.

Akdeniz de Latin Amerika ülkelerinde ailenin önemi büyüktür. Bireyler ailesi ile toplumda saygı görürler. Bu toplumlarda aile şirketlerinin etkin olduğu görülür. Bu şirketler de genelde işlerini kendi akrabalarının şirketleri ile görürler.

İnsanlar ortak ilgi alanları oldukları bireyler ile de sosyal kurumlar oluştururlar. Bazı kültürlerde birey ön plana çıkarken, bazılarında ise sosyal kurum ön plana çıkmaktadır. Hofstede nin araştırmalarında bu yön detaylı olarak incelenmiştir.

 

Eğitim

Toplumların incelenmesinde eğitim çok önemlidir. Eğitim sadece okullarda verilen eğitim olarak algılanmamalıdır. Toplum içinde, çalışma ortamında, insanlar sürekli birşeyler öğrenerek hayatlarını sürdürürler. Kültür ve gelenekler eğitim yoluyla yeni nesillere aktarılır. Ayrıca eğitim ile toplum kültürünün değişmesi sağlanabilir.

Ülkenin okur-yazarlık oranı o ülkenin toplum kültürü hakkında fikir vermektedir. Uluslararası firmalar için eğitim oldukça önemli bir belirteçtir. Yatırım yapılacak ülkenin işgücünün belirlenmesinde önemli bir rol oynar.

 

Estetik

Estetik bir kültürün müzik, sanat, dans, tiyatro gibi eserlerindeki güzel ve iyi tanımını yapmaya yarar. Kültürlerin estetik beğenileri ülkelerden çok bölgeler bazında belirlenir. Aynı çevrede yaşayan kültürler genelde aynı şeyleri beğenirler.

Uluslararası olmayı düşünen firma yabancı ülkenin estetik zevklerine önem vermeli ve o zevklere hitap eden ürünleri piyasaya sürmelidir. O kültürün beğendiği renkleri ürünlerinde kullanmalı, ürün tanıtımlarında kullanacağı müziği kültürün zevkine hitap edecek müziklerden seçmelidir. Ayrıca seçtiğimiz markanın da o ülke kültürü ile uyumlu olması gerekir.

 

Din

“Genel olarak toplumun davranışlarında, dinin, inançların ve tutumların rolü büyük ölçüde hissedilmektedir. Bu yuzden uluslararası işletme yöneticileri, o toplum insanlarının neden tüketici olarak o şekilde davrandıklarını, neden personel olarak o şekilde davranış gösterdikleri gibi konuları araştırmak durumundadır. Din, toplum kültüründe önemli yer tutar. Çağlar boyu ulusların birbirinden etkilenmesi, toplumların dini alışkanlıklarını da belli ölçülerde etkilemiştir. Dini kuralları ile tam olarak uygulayan ülkelerin sayısı az olmakla beraber, dinden bağımsız varlık gösteren toplumlara da seyrek rastlanmaktadır.

İşletme girdiği ortamın dini kurallarına aykırı bir takım yenilikler getirebilir, hatta çalışma düzeni, o ülkenin dini tatilleri ile çelişki oluşturabilir. Bunun örneklerine ortadoğu ülkelerinde rastlanmaktadır. Batılı işletmeler Arap ülkelerinde Perşembe, Cuma, İsrail’de Cuma, Cumartesi olan tatil gunlerine ayak uydurmak durumunda kalmaktadır.”

 

 

Kaynakça

BİNGÖL, Dursun, İnsan Kaynakları Yönetimi, 4. Bası, Beta Yayınları, İstanbul, 1998

DENİZ, Nevin, Global Eğitim, Türkmen Kitabevi, İstanbul, 1999

HODGETTS, Richard M., KURATKO, Donald F., International Management, 3. Baskı, Harcourt Brace Jovanovich, Inc., Florida, 1991

HOECKIN, Lisa, Managing Cultural Differences, Addison-Wesley Longman, Singapur, 1998

KAVRAKOÐLU, İbrahim, Sinerjik Yönetim, Kalder Yayınları, İstanbul, 1994

KREITNER, Robert, Management, 4. Bası, Houghton Mifflin Company, Boston, 1989

REESER, Clayton, Management Functions and Modern Concepts, Scott, Foresman and Company, Illinois, 1973

TERPSTRA, Vern, SARATHY, Ravi, International Marketing, 7. Bası, The Dryden Press,Amerika, 1997

TROPENAARS, Fons, HAMPDEN-TURNER, Charles Çev. Zülfü Dicleli, Küresel İş Yönetimi ve Kültürel Çeşitlilik, Anadolu Grubu Yayınları, İstanbul, 1998